Blog

[Kartpostal] Gübür

gübür
Nihayet bugün adını andı haberci. Sevindim, tüm gün bir çocuk gibi şendim.

Değil adın, memleketinden bahsetse biri biyolojik olarak farklı durumlara düşüyorum. Vücudum hiç saçmalamadığı kadar saçmalıyor, boncuk boncuk terliyorum.

Aynı koğuşu paylaştığım tüm arkadaşlarımın mektupları, paketleri geldi. Onlar sevineli uzun zaman oldu hatta. Dışarıya çıkmamız yasak, sesini duyamıyorum, seni göremiyorum. Yatak komşum sevgilisinden gelen mektubun bazı kısımlarını sesli okudu. Bunu bilerek mi yaptı bilmiyorum, onun adına sevindim. Çok içten şeyler yazmış yenge hanım. Bazen kendimi onun yerine koydum ve mutlu oldum. Aslında o; “Sevdiğim..” deyip mektuba başladığından beri sen yazmışsın gibi davranıyorum. Gözlerim kapalı, pencere kenarından esen soğuk rüzgârı senin yanında hissediyormuşum gibi davranıyorum.

Gönderdiğin paket bü yük olduğu için nizamiyeden alamamışlar, ilk fırsatta koşarak gidip getireceğim. Komutan şu efsane çöp arabasıyla bölüğün çöplerini toplarsam fiyakalı bir çarşı izni vereceğini söyledi. Bu son zamanlarda aldığım en güzel ikinci haberdi. Ağustos böceği tavrımdan sıyrılıp karınca gibi toparladım tüm çöpleri. Komutan gördüğünde beni çarşıya gönderecek buna eminim. Çöp arabasının tek tekerleği yok, sürüne sürüne topladım desem yeridir. Ama topladım. Senden bir parçaya kavuşabilmek için topladım.
Yine eylem hazırlığı varmış. Çarşılar yine iptal. Şaşırtıcı bir haber değil fakat bu kez fazlasıyla yaraladı bu “iptal” haberi. Postacı tekrar dağıtıma çıkar diye bir şey söylediler. Keşke getirse paketini de bende sesli sesli okusam mektubunu.

[…] […] […]

Paket bahsettikleri kadar büyükmüş. İçerisindekileri görmek için paketi açtığımda yaklaşık bir dakikalık şok yaşadım. İşte sana aldığım kazak, yıldönümümüzde gönderdiğim takım, sevgili eldivenimiz, boş parfüm şişem, sana yazdığım günlük, askere gitmeden önce verdiğim kolye, yok hayır daha fazla hatırlamak istemiyorum ve bir mektup:

“Sensiz kaldığımda anladığım ilk şey sensiz de yapabileceğim oldu” böyle başlayıp giden bir mektubu sesli okuyamazdım. Bu yüzden içimden okudum, içimden ağladım, içimden öldüm.

Buradan çıkmama kaç gün kalmıştı ki? Damarlarımdaki kanı alkole bağışlasam kalbimdeki sen zehirlenir misin? Daha fazla soru sormak ve cevapsız kalmak istemiyorum. Zaten 15 dakika sonra teftiş var.
Senden bir parça görmek adına ellerimi aşındırdığım, senli düşlerim gibi masmavi olan çöp arabası tam karşımda duruyor. Anlamlı anlamsız izliyorum onu. Elimde bir kağıt, sözde içerisinde yâri mutlu edecek sözler yazıyor. Devam etsem okumaya öleceğim biliyorum.

O cesareti nasıl buldum kendimde bilmiyorum ama bir an için yerimden kalkıp o paketi olduğu gibi çöpe attığımı hatırlıyorum.
Sonra komutan geldi:

“Çöp beklerse kokar. Git içini boşalt gel.”

Ben içimizi boşaltıp gidiyorum sevgilim. Elveda.

Kartpostal:
Seha Can

mirfanK’12