güneşi duru bir öpücükle uğurladım, sen göründün biraz, biraz gözlerin göründü, gider gibi oldun sonra.
-konuşturdum geceyi, yerini bilmiyor.-
birkaç ağustos geçti görünüşünün ardından. yalan yok, birkaç beden daha dolaştım avunmak için ve bir gece ansızın:
-yokluğunu buldum, seni tanımıyor.-
gülüş. gülüşün geldi yine bi’ ara. epey gün saydım biliyor musun? gözlerindeki ışığa dokunabilmek başka bir dünyanın cenneti olmalı.
-hasretine gösterdim seni, bir türlü çıkaramıyor.-
okullar başladı. yalnızca birkaç defterim oldu benim. yazdıklarımı silip yerine yenisini yazmayı ilkokulda öğrendim. mevsimleri de. ama saçlarını öğrendiğimde unuttum tüm okuduklarımı.
-mevsimlerin dersine girdim, sonbahar saçlarını işliyor.-
ağladığını öğrendim. aynı gün yağmur da yağdı. dile kolay, göze zor. mutluluktan bile olsa ağlamamalısın, bunu sana söylemeliydim.
-yağmurun fikir babası, gözlerin.-
gözlerini daha uzun gördüğüm bir gece konuşmak istedim. sen uykuya yenik düştün ama ben özenle seçtiğim kelimelerim ile sorguya devam ettim:
-gözlerin masum, deliller yetersiz.-
bacaklarının arasında kavuşmuştu ellerin. acaba ellerimiz aynı boyda mıydı? çok yüksek bir rakımda uyudun o akşam. ben aynı yerden sormaya devam ettim:
-ellerin sorgulanmıyor, deliller yetersiz.-
uzun uzadıya sevdim seni. saçların uzadı, kısaldı, sevdim. her halini başka bir halimle sevdim. biraz kalabalıklaştık.
-bizi çeteden yargılasınlar, sevdikçe çoğalıyoruz.-
kısık ateşte idim ama hep ateşte idim. güzel piştim. beni sevdiğini söylediğin gece de uyumadım. daha yakındı sanki yıldızlar. o kadar güzeldin ki:
-aşkın itiraf etti, seni benden almış.-
mutlu-
-son.
fotoğraf: Murathan Özbek (in-)