“Seni görmeden uyuduğum geceler var benim. Takvim yapraklarını sana kavuşmanın ümidiyle koparıyorum ama günler geçiyor sanma. Ben seni görmediğim günleri –yaşanmış- saymıyorum.”
Geçtiğimiz hafta bir harita aldım, uyumadan önce saydım arada yakılması gereken 6 şehir var. Biliyorum orada da insanlar, aşıklar, düşler var. Ama bilmedikleri bir şey var: ben, çok özledim.
Dün ellerinden tuttup kokunu içime çektim. Bir bankta oturduk sonra ama hiç bakmadık birbirimize. Peki yanındakinin ben olduğumu nereden biliyorsun gibi saçma bir soru sorma sakın. Ben avuçlarının neminden tanırım seni. Çok az konuştuk veya konuşmaya gerek duymadık pek. Söylediğin şeyleri tam anımsayamıyorum ama sesin yine çok güzeldi; tarifsiz, yalın, masal gibi.
-Sensiz nefes almak güç- dediğini hatırlar gibiyim. Sonra ayaklarım sızladı, anlam veremedim. Düşlüyorum seni demek istedim, içimden prova yaptım. Karşıdaki çatılı garaja bakıp söyleyecektim, sonra başımı öne eğip derin düşüncelere dalacaktım tüm bunları neden yapamadım inan bilmiyorum. Başımın ağrısı başladı yine. Heh! Bir bu eksikti!
Sıcaktın, çok sıcaktın. Oturduğumuz bankın arkası kalabalık gibi. Ama dedim ya hiç oralı değiliz, birbirimize bile bakmıyoruz. Anlamsız bir koşuşturma var insanlar kaba kaba konuşuyor. Sen hasretimsin bir düş kadar aklımdayken bir düşüş ötemdesin, uzanıp dokunmak ilk kez benim inisiyatifimde. Dayanamam saçlarına, şöyle gel de süzülsün parmaklarım. Gel.
Tek bir değişiklik dünyamın keyfini siyaha boyadı.
Onunla kolladığım gökyüzünü koğuşun tavanıyla kim değişti lan!
-Abi üstünü açmışsın, Erzurum soğuk, çarpar adamı. Hadi iyi uykular.
Şafak: Yârin gözleri.
Kartpostal: Seha Can