“… bir anda gidenler” gerçek aşklar değildir. Onlar aşkın yakan alevleridir, sadece aydınlatan alevler. Isıtan alevler ise bir anda gidenlerden sonra başlar ve yavaş yavaş yakar…
Karşılaşmışken onlar uzaktan bir bebek bakışıyla seyretmeyi tercih etmek. Mesele bu aslında. Mutlu olmak için yazgı ile yapılan düelloda silahı ilk çeken olmalıyız. Belki de en çabuk olmalıyız. Ne olmamız gerektiğini bir kenara bırakırsak önce biz tetiği çekmeliyiz.
Yazgıyla yapılan savaşı kazananlardan `bir savaş öyküsü´ dinlemek isterdim. En kötü ihtimalle tetik çekilecek olan taraf hakkında bilgi edinmiş olurum, yahut olurdum. Tam olarak yenildim mi bilmiyorum aslında. Savaşın başladığı veya başlayacağı da belli değil. Bir mağlubiyet var hayatımda o kesin. Ama savaşın çıkmadığını biliyorum. Çünkü bir silah geçse elime ilk önce kendimi vururdum.
Dönüp sevgime bakıyorum. Dizlerinden yukarısı görünmeyen bir çift var. İnsanlar gerçekten bilmiyorlar sevgimin kudretini. “O” bilse bunu bilmekten ölecek, diğeri bilse “saçın tek bir teline dahi dokunmasaydık” diyecek. Bir silah geçse diyorum ya. Yazgının bir günahı yok.
İki insan ne zaman karşı karşıya dursa bir terazi misali, bir taraf ağır basıyor. Her zaman birisi daha çok sever derler ya ben teraziden geçtim dünyanın dengesini bozuyorum. Olduğum taraf hep ağır basıyor, belki de bu yüzden susuyorum.
Ben
Hiç yalan yapmadım
Hiçbir günah
Karışmadı ellerime.
Avuçlarımda
O’nun kokusu varken ben,
Ay’a karşı ağlamadım
Değmedi
Parmaklarım gözyaşlarıma.
Olur da görürse
Yaşlarımı
Üzülür
Yüzü düşer,
Dudağı bükülür
Ben
Ölürüm.