Dışarısı aydınlık biraz, bugün biraz daha ümitliyim gelmenden. İçim titriyor bu ihtimallerle boğuşmaktan ama yine de hayal kuruyorum sensizliğin bataklığına, yıkılması kolay olsun diye.
Güneş terketmek üzere, son gösterisini yapıyor. Rengi tuhaf garip bir havaya büründü buralar. Avuçlarım başka bir elde terlemeyeli çok oldu.
Sen gel diye…
Yıldızlar gelecek birazdan, onlardan en sevdiklerini, hani “şuna baksana ne güzel” dediklerini toplayacağım tek tek…
Ve gözlerin “onu” düşündüğün zaman dalıp gittiğinde boğulmayasın diye tavana süs yapacağım.
Bir şubat soğuğunda sen, hayallerimi öksüz bıraktığında onlar yine yokluğunun koynunda hasretine “anne” dediler, dışarıda da hasret rüzgarları esiyor.
Gel utansın rüzgarlar…
Beni en çok beğendiğin gecede gibiyim şimdi.
Yanımda sahte, yakışıksız ve alnında “u-mutsuz” yazan bir eş yok ama benim sakallarım dahi aynı boyda, sevdiğin gibi.
Özendim bu geceme de.
Gelirsen beğen diye.
Çiçeklere öğüt verdim, anlattım sen gibi kokacaklar bu gece.
Paspasın altında anahtar yok bu kez. Gururumu sakladım tam ortasına, gelirsen eğer iyi sil ayaklarını. Aşka dair tutulmayacak sözlerini çıkardım buzluktan.
Buzu açılır birazdan, gel en kızgın tavada kızart ite köpeğe yedir sözlerini, n’lur sen yeme!
Kapısı kilitli odanın duvarını sildim hayallerimle, onunla çekildiğin fotoğrafları yapıştırdım gelişigüzel. Geçip ıssız sandalyemden baktım, flu bir defolu aşk var karşımda. Yüzünde de çakma bir gülücük, yüzsüzce.
Hayır kızmıyorum sana.
Gel sen.
Seni kazandığımda gülmedim.
Şimdi ağlamamı bekleme benden.
Çünkü ben kaybetmedim, biz kaybettik.
Bugün seni bekleyişimin ilk yılı doldu.
Bu da ulaşmayacak mektuplar arasında yerini alacak şüphesiz. Ama olurda gözün çarparsa anla ki devam ediyor tutkum…
“… Sen başka kollarda arararken mutluluğu, ben sustukça soldum. Halim vaktim kalmadı inan, ama bekleyeceğim seni bil. Bil ki birisi olsa da parçam ben yine o gün kadeh tokuşturacağım parçamla yokluğuna…
Bil ki sevecek seni içimdeki -çatlak- ve sızamayacak kimse o çatlaktan…”