Blog

Cerrah Şarkılar – XII

adını tüm anlamlarıyla öğrendiğim günden beri hiç büyümüyorum, sadece yaşlanıyorum ben. yani ibreler kuzey’i bırakıp güney-doğu’da birleşince gerçek yaşıma girdiğimi düşünüyorum. şimdi kuşları rahatsız etmeden senden bi’ şeyler çalmalıyım. evet, yer yer nefret ettiğin o şehir şimdi buluşmamıza gebe. bizi bekleyenler var şimdi, hadi, yum gözlerini.

Blog

Cerrah Şarkılar – XI

konu aşk olunca aklına gelen ilk şık doğrudur her zaman. yoksa o başka mıydı? her neyse bu gece aklıma ilk saçların geldi. her renkte düşleyebiliyorum seni fakat kızıl senin düşümdeki rengin. sadece bi’ çay içmiştik seninle, sonra sözde yürüyüşler yapacaktık. evet, yürüdük ama çok farklı yönlere.
şimdi saçların ne renk bilmiyorum ama o çay içtiğimiz yerde bekliyorum seni. gel.

Blog

Cerrah Şarkılar – X

“kendini karşıdakinin yerine koyma” adlı düşüncenin yoğunluğu arttıkça kaybeden sen oluyorsun, bu gerçek. şimdi sen -o- üzülmesin diye bi’ karar alıyorsun ve sonunda sen üzülüyorsun: demem o ki, kendimi senin yerine koyduğumda biraz kendimi düşünseydim bi’ orta yol bulurduk. yani senin pencerenden baksaydım, senin aynandan değil. olduğun yerde kal ama. kal.

Blog

Cerrah Şarkılar – IX

galiba “seni sevmeyen ölsün” sözümden sonra insanlığa kıyamadığın için herkese “seni seviyorum” diyorsun, galiba yine yanlış anladın beni. görüyorum ki çığ gibi büyüyen bi’ kitle var arkanda ve mutlusun. bilirsin, mutluluğa dair pek sözüm yok o yüzden ben sözümde durup ilk ölenlerden olacağım.

Blog

Cerrah Şarkılar – VIII

eh, adınla erken doğan heyecanım gururumu idam etmeden sussam iyi olacak. söylemiş miydim hatırlamıyorum ama beceremem susmayı ben. o kadar çok konuştum ki kim bilir kaç kez söyledim sana ihtiyacım olduğunu?
sahi, ihtiyaç anında nasıl beceriyorsun içinde olduğun şeyi kırmayı?
yok yok, yanlış anladın sen. kırma.


Blog

Cerrah Şarkılar – VI

önünü görmüyorsun bu şehirde. her yer ışık, her yer dağınık, her yer küfür! benzetmelerimden uzak kaldın hep İstanbul. bi’ türlü dönmedi dilim sana. bugün gördüğüm her güzellik dün geceyi hatırlattı bana. seni zamansız görüşlerim, zamana karşı kinimi azalttı. “bil’sen beklemenin değerini […]”
kaçak aşk kullanıyorlar İstanbul,
faturasını biz ödüyoruz.



Blog

Cerrah Şarkılar – VII

eskisi kadar geniz sızlatmıyor şarkılar. iki sözümün arasına sıkışan cevapların var, sanki zorla “söz” demişsin gibi. belki zihninde mavi mavi tabelalar canlanıyor. üzerinde şehir isimleri, yanlarında rakamlar; seni anlayabiliyorum biraz ama bilmelisin ki aramızda hiçbir mesafe yok.
yanımsın.



Blog

Cerrah Şarkılar – V

en iyisi “sevmekten” emekli olalım diyorum. alacağımız ikramiyeyi de sevgisizler yurdu’na bağışlarız. yazık, sevinsin garipler, yüzleri gülsün. canımız nereye istiyorsa gidelim, kimseyi sevmeyelim, kimseyi öpmeyelim. yok bi’ saniye, işler karıştı. martılara simit atalım biz yine de.
yazıktır.



Blog

Cerrah Şarkılar – IV

duygu, ozan, gizem ve sema’ya:

tahta döşemelerin sesi çıkmıyor bu gece. sahi, ayaklarımız nerede?
şimdi beş kişi oturacağız masaya ama daha kalabalık kalkacağız, o kesin. ama rica ediyorum şu adama söyleyin bıraksın kemanı.




Blog

Cerrah Şarkılar – III

bugün o’nu gördükten sonra ilk seni düşündüm ama seni düşünmemin sebebi o değildi. o’nu düşünseydim ölürdüm. bunu bildiğim için seni düşündüm. çok soğuktu senli zamanlar. o yüzden biraz üşüdüm bugün. bi’ baharı göremedik seninle biliyorsun. hatta bi’ fotoğrafını bulsam sarılıp ağlayacaktım. sonra bi’ fotoğrafını buldum, o’na sarılmıştın, ağlayamadım. 
ahmaklık işte.



Blog

Cerrah Şarkılar – II

kabul, saf bi’ gidişti. gururdan arınamamış, çaresizlikten dizleri titreyen ilkbahar aşığı bir çoban gidişiydi. kabul.
ama birisi de çıkıp demedi ki “dur! nereye?”
birisi vardı. çıkıp gitti sadece, demedi bir şey. gitti.



Blog

Cerrah Şarkılar – I

kim bilir hangi güzel anımızın yıldönümüydü bugün. mesela sen hep “sen olsaydın […]” ile başlayan cümleler kurardın yılın bu zamanlarında. veya “geçmişe dönsem kimi öldürdüm acaba?” diye girerdin akşam esintilerinin arasına. ben bugün geçmişe dönsem, geçmişini öldürürdüm mesela, mesela.


Blog

[Kartpostal] Gübür

gübür
Nihayet bugün adını andı haberci. Sevindim, tüm gün bir çocuk gibi şendim.

Değil adın, memleketinden bahsetse biri biyolojik olarak farklı durumlara düşüyorum. Vücudum hiç saçmalamadığı kadar saçmalıyor, boncuk boncuk terliyorum.

Aynı koğuşu paylaştığım tüm arkadaşlarımın mektupları, paketleri geldi. Onlar sevineli uzun zaman oldu hatta. Dışarıya çıkmamız yasak, sesini duyamıyorum, seni göremiyorum. Yatak komşum sevgilisinden gelen mektubun bazı kısımlarını sesli okudu. Bunu bilerek mi yaptı bilmiyorum, onun adına sevindim. Çok içten şeyler yazmış yenge hanım. Bazen kendimi onun yerine koydum ve mutlu oldum. Aslında o; “Sevdiğim..” deyip mektuba başladığından beri sen yazmışsın gibi davranıyorum. Gözlerim kapalı, pencere kenarından esen soğuk rüzgârı senin yanında hissediyormuşum gibi davranıyorum.

Gönderdiğin paket bü yük olduğu için nizamiyeden alamamışlar, ilk fırsatta koşarak gidip getireceğim. Komutan şu efsane çöp arabasıyla bölüğün çöplerini toplarsam fiyakalı bir çarşı izni vereceğini söyledi. Bu son zamanlarda aldığım en güzel ikinci haberdi. Ağustos böceği tavrımdan sıyrılıp karınca gibi toparladım tüm çöpleri. Komutan gördüğünde beni çarşıya gönderecek buna eminim. Çöp arabasının tek tekerleği yok, sürüne sürüne topladım desem yeridir. Ama topladım. Senden bir parçaya kavuşabilmek için topladım.
Yine eylem hazırlığı varmış. Çarşılar yine iptal. Şaşırtıcı bir haber değil fakat bu kez fazlasıyla yaraladı bu “iptal” haberi. Postacı tekrar dağıtıma çıkar diye bir şey söylediler. Keşke getirse paketini de bende sesli sesli okusam mektubunu.

[…] […] […]

Paket bahsettikleri kadar büyükmüş. İçerisindekileri görmek için paketi açtığımda yaklaşık bir dakikalık şok yaşadım. İşte sana aldığım kazak, yıldönümümüzde gönderdiğim takım, sevgili eldivenimiz, boş parfüm şişem, sana yazdığım günlük, askere gitmeden önce verdiğim kolye, yok hayır daha fazla hatırlamak istemiyorum ve bir mektup:

“Sensiz kaldığımda anladığım ilk şey sensiz de yapabileceğim oldu” böyle başlayıp giden bir mektubu sesli okuyamazdım. Bu yüzden içimden okudum, içimden ağladım, içimden öldüm.

Buradan çıkmama kaç gün kalmıştı ki? Damarlarımdaki kanı alkole bağışlasam kalbimdeki sen zehirlenir misin? Daha fazla soru sormak ve cevapsız kalmak istemiyorum. Zaten 15 dakika sonra teftiş var.
Senden bir parça görmek adına ellerimi aşındırdığım, senli düşlerim gibi masmavi olan çöp arabası tam karşımda duruyor. Anlamlı anlamsız izliyorum onu. Elimde bir kağıt, sözde içerisinde yâri mutlu edecek sözler yazıyor. Devam etsem okumaya öleceğim biliyorum.

O cesareti nasıl buldum kendimde bilmiyorum ama bir an için yerimden kalkıp o paketi olduğu gibi çöpe attığımı hatırlıyorum.
Sonra komutan geldi:

“Çöp beklerse kokar. Git içini boşalt gel.”

Ben içimizi boşaltıp gidiyorum sevgilim. Elveda.

Kartpostal:
Seha Can

mirfanK’12
Blog

Otopark

otopark
Tüm beyazlara inat
Siyaha boyamıştım arabanı,
Gittiğini nasıl göremedim?


. . .

d o k u z 

seni o kadar çok özledim ki
artık ben de yalan söylüyorum.

o n

yağmur’dan kaç artık
o kadar doluyum ki / canın yanar.

y e d i 

yalvarırım sus,
batıyor kıvrımların.

y e m e d i 

seni ne kadar beklediğimi düşünürken
kendime geldim.
ben de gitmişim.

b i r 

ders olsun dün,
yarın okursun.

dört 

seni çalmadılar
sen kapılarını açık bıraktın.

y i r m i  ü ç 

içimdeki çocuk buruk,
yanağında ıslak bir umut,
avuçları kan,
kötü gölgesine ışık çakıyor
kötü.

i k i b i n s e k i z 

üzeri gazeteyle örtülü geçmişin,
hava da ay kokusu var,
manşet;
“Dünaydın Sevgilim.”

mirfanK’12

Blog

Sonsuz Unutuş – Kadir Aydemir

Sonsuz Unutuş Kadir Aydemir’in 2012 yılında çıkarttığı öykü kitabı. Kitap 38 parçadan oluşuyor ve bu parçalar gerçekten çok kısa.

Okuduğum öykü kitapları arasında farklı bir yeri var bu kitabın. Hani “durum” kitabı gibi değil, kısa fakat uzun acıları temsil eden bir kısalıkta öykülerden oluşuyor.

Kitabı Ankara’da edindim, Erzurum’a da siparişini verdirdim. Her kesimden insanın okuması gerektiğine inanıyorum. Çünkü yol gösterici özelliği var Sonsuz Unutuş öykülerinin. Yani okuyunca geçen cinsten değil, hayatta karşılaşacağın bir duygu durumunda acil çıkış levhası gibi. Ne yapman gerektiği madde madde yazıyor.

Bu kısa kitabı uzun uzun anlatmak istemiyorum, favori öyküm: “İnciten Şarkı”

Kitap tüm D&R ve kitapçılarda mevcut, şayet yok ise yazdırabilirsiniz.

Blog

F Tipi Taksi Dolmuş

Bir burun çekme sesiyle dağıldık biz. Ama öncesi var; kucağında çiçeklerle taksiye binen kız, sürekli iç çekip dudaklarıyla şarkılara eşlik eden taksici ve sesi soluğu çıkmayan diğer üç yolcu.

İster istemez taksicinin dinlediği radyoya kulak verdik. Adını bile bilmediğimiz şarkı bitti, canlı yayına bir kadın bağlandı ve şarkı istedi:

‎[…] şey, ben, Erkan Oğur’dan Mamoş’u istiyorum, benden Adana F Tipi Kapalı Cezaevi’nde yatmakta olan Eşim’e gelsin. Son görüş günü onu çok kırdım, çok üzdüm, şu an dinliyordur herhalde, onu çok seviyorum. […] dedi ve kapattı telefonu, telefonun öbür ucunda bulunan, yani radyo programını yapan birkaç saniye sessiz kaldı, sonra Mamoş geldi.

Taksici apar topar bir sigara yaktı, kucağında çiçeklerle koltuğa sığmayan kız yaklaşık yarım dakika sonra burnunu çekti ve biz, arka koltuktakiler, birkaç damla yaş yüzdürdük F Tipine.

Düşünsene, dinleyip dinlemediğini bilmiyor bile.
Düşünsene, eline telefonu alıp paylaşamıyor, o an yaşadığı duyguyu bile.
Düşünsene, kaç zaman sonra ilk kez görmüş, kalbini kırmış, her saniye aklında, getiremiyor cümlesinin sonunu bile.

Düşünsene,
Ya da boşver, düşünme.

mirfanK’12