Blog

Ölelim

Ölelim
Aşk bu; giderken sağda, dönerken soldadır.

|||

Veremediğiniz sadakati isteyemezsiniz kimseden. Buna hakkınız yoktur. Bir bakıma insanın kendisine ihanetidir sadakat çünkü bir başkasına gösterdiğiniz sadakati kendinizden çalarak gösterirsiniz. Aldatamayan değil, aldatmayan insanın durumudur. Çünkü sadakat bir duygu değil alınan bir karardır.


Bir aidiyet halinin dışavurumu olarak görülür hep. “Ait olan insan sadıktır!” ne büyük palavralarla büyüdük değil mi? Karşıdakiyle aynı devirde sadakat göstermek beceremediğimiz bir sanat. Bir eksik veya bir fazla ile kaybediyoruz. Evet, kaybediyoruz çünkü gidenler kaybedenlerdir. Gece gidilen çift şeritli bir yol düşünün, iki tarafı da şarampol ve yolda ölmüş hayvanlar var. Sürekli gözünüz açık olmalı. Düşene bir de siz vurmamak için gözünüz sürekli açık olmalı. Şeridinizde kalmalısınız, yoldan çıkmamalısınız ve ölü hayvanlara dikkat etmelisiniz.

Malum gittiğiniz yolun adı aşk. Yani aşkınızı ölçülü kullanmalısınız. Yarı yolda bitmemeli hissettikleriniz. Üzerinde bulunduğunuz şey sadakat; epey bir yol kat etmelisiniz(!). Yol ilerledikçe kavşakların sayısı azalır ve yavşakların sayısında bir artış görülür. Dönemezsiniz. Ölü hayvanlar dirilmiştir. Bunu sırf ilişki olarak değerlendirmemek gerekir. “Bir şeye sadık olmak” karakteri yaşama uyarlama halidir. Kendinize karşı hissettiğiniz yükümlülük sizi bu yola çıkardıysa eğer önünüzü görmek için sadece gözlerinize ihtiyacınız var.

Giderken sağınızdadır aşk / Sağdır
Dönerken solunuzda kalır / Solgundur

O’nu ellerinle parçalarsan senin,
Kıyamazsan başkasının izi olur.

mirfanK’11
Blog

Çalıyor, Mabel Matiz Çalıyor!




Mabel Matiz Çalıyor!

 

Yıl 2009,Sonbaharın da sonundayız.

Yer, Brno-Viyana treni.
Gündüz baya tırmalamış geceyi, gece de hüznüyle çökmüş üzerimize. Biz altı arkadaş gezmeye gidiyoruz. O zamanlar “Dünaydın Sevgilim” doğmamıştı. Ana rahmine düşmüş ve kimseden habersiz filizleniyordu.

Işıklar kapanınca biz müzikle başbaşa kaldık.
Uykumuzda geldi haliyle, uykuya geçmeden önce Sema kulaklıklarını kulağına taktı ve birini de bana teklif etti. Norah Jones ile başlayan müzik yolculuğumuz Mabel Matiz‘de sona ermiş.

Ama ben uyuyordum.

Viyana gezisi bittikten sonra tekrar Çek Cumhuriyeti’ne döndük.
Döndük ama dilimde sürekli bir şarkı;

“Uykular sapsarı..”
Sema bu neydi diye soruyorum, o da anlamıyor haliyle.

Sonra bir gün Sema’nın ipod’una bir dosya atmam gerekti. O sırada “Yol Müzikleri” diye bir dosya görüp gayr-ı ihtiyari bilgisayarıma kopyaladım. Nerden bilecektim o yol müziklerinin beni apayrı bir yola sokacağını?

|||

Tarih hala 2009.
Ayazdan nefes alınamayan bir kış akşamı
Odamda birkaç satır yazmak için cebelleşiyorum, bir taraftan da kendimi “kitap yazmaya” hazır hale getirmeye uğraşıyorum. Başlayıp sürdürmem gereken “Dünaydın Sevgilim” isminde bir kitap var ve yazmam gereken epey şiir&hikaye var.

Yol Müzikleri sıradan gidiyor.
Sonra kulağımdan giren müzik beynimi parçaladı.
Bu Mabel’in sesiydi,Mabel Kül Hece’ye başlamıştı ve o pamuk sesiyle söylüyordu. O günlerde o seste bulduğum huzuru başka hiçbir şeyde bulamıyordum. Günümde de farklı sayılmaz.

Sırasıyla;

Kül Hece
Arafta
Hercai Menekşe
çaldı.

Mabel’in müziğiyle tanıştığım o geceden sonra her gecem Mabel’in eşliğinde yazı yazmakla geçti. Yeni yıl akşamı benim için sadece Mabel, Şarap ve Yazı vardı. -ki bütün yılım böyle geçiyor.

Sonra Mabel’i merak ettim.

Çünkü Mabel demek benim için kuruyemişçilerde satılan kahverengi naneli sakız demekti. Bunu pek kimse bilmezdi ama Mabel biliyordu.

Mabel ile tanıştım.
Onunla konuştukça, sohbet ettikçe ne kadar mükemmel bir insan ile tanıştığımı farkettim.
Geçen her saat “Sizce de mükemmel değil mi?” sorusuyla doluydu. Şarkılarını dostlarımla paylaştım, fırsat buldukça, onu yakaladıkça bana verdiği hazzı anlattım.

Yıl 2011,
Bir gün yazdıklarım
Beğenildi, kitaplaştırılmak istendi
Ve “Dünaydın Sevgilim” adına kavuştu.

Kitaplarıma kavuştuğumda yaptığım ilk iş “Mabel’in” kitabını ayırmak oldu.
Ona özel imzalayıp göndermek istiyordum, nitekim öyle oldu.
O kadar içime işledi ki Mabel, ondan kitabın son sayfasında bahsettim.

“O söyledi, ben yazdım.”
Mabel Matiz çıktı,
23 yıllık ömrümde
İlk kez bir albüm daha çıkmadan içindeki tüm şarkıları ezbere biliyordum.

Gittiğim her yere götürdüm Mabel’imi. Her yerde dinledim.
Her şarkısı favorim oldu ve ben onu ezberlemekten hiç bıkmadım.

Dünaydın Sevgilim’in ilk imza günü olduArka fonda çalan
Yine Mabel idi.

Mabel söyledikçe gururlandım, Mabel çaldıkça ruhumdan bir şeyler ben güç aldım.

Bunları yazarken albümü yanımda ve bakıyor bana o resim yeşil yeşil.

“Mabel söyledi, ben yazdım.”

Mabel’im
İmza sırası senin.

Artı ve eksilerimle.

mirfanK`
Blog

Göz Aydın!

119904

Dünaydın Sevgilim raflara yürüyor artık.
Tüm kitabevlerinden isteyin, ucu yazık mektuplar gibi derinlerinizde olsun. Hatta ısrarla isteyin kavga da edin biraz.

Ankara: Dost – D&R
İstanbul – İzmir: Tüm Kitabevleri
Erzurum: Vehip Atalay Kültür Sarayı.

Kitap ellerinde bulunmuyorsa yazdırıp temin edin.

En kolay yolunu göstereyim mi?

idefix.com’dan sipariş verebilirsiniz.

Artı ve eksilerimle

mirfanK’11

Blog

Sadece Bir Gün

Beyazın üstüne yazamam
Mutluluğu
Uçar gider
Beyazı kalır sonra.
Zaman geçer
Kaybolur mutluluk

Sadece bir gün
Sen
Sen olursun
Ben
Sen.

mirfanK’10
[Birgün]
Blog

Parola

Tanıdık görünmüyor muyum bilmiyorum ama tanıdık olmalıyım. Buralarda gezen tiplerden değilim mutlaka ama “ben” olmalıyım dipte köşede. İyi bak.
Çok iyi bak hatta.
İyi.

Bildiğim bir gerçek yok
Hayallerin esintisinde sadece
Perişanlık sezmekteyim.

Gidebilir mi içeride nefes alanlar o da belirsiz. Kimleri öldürüyor eli bıçaklılar veya kimlere kıyamıyorlar veya neler karanlık hala biliyor musun? Sanmıyorum.

Yazık nakaratlar dolaşıyor dilinde
Yazık
Çok yazık

Parola dedi
Aşk dedim
Yüreği yetmedi.

mirfanK’10
[Parola]
Blog

Göz Kapaklarım

Son bir umut
Son çırpınışları bu yüreğimin.

Meleklere teslim ettim ruhumu
Kimseye teslim olmadan usulca
Süzüldü gökyüzünde
Yıldızların arasında söndü biraz,
İzledim ve gördüm.

Ömür
İnanmakla geçti
Yıllar
Beklemekle.

Şimdi tüm seyirler
Tüm bekleyişler
Ve
Bir tek müjdeye gebe
Gerçeklerim.

Utanıyorum kafam yastıktan düşünce
Göz kapaklarım
Gözlerime batıyor
Ben uyanamıyorum

O’da
Üstüme
Yıkılıyor.

mirfanK’10[Durmakyokyoladevam]
Blog

Yine Onlar

Bir gün kopacağız
Ama
Azrail’in kollarında görmek istemiyorum seni.



Toparlanmış et parçacıkları ile dolu bedenim. Kesip atıyorum hepsini acımadan. Arkama yaslanıp baktığımda gözlerinden başka bir şey belirmiyor ufukta. Güneşin doğuşu, batışı veya hiçbir tabiat olayı ilgilendirmiyor beni artık. Sahtelikler içerisinde dişte çizilmeyen altın sevdalar doğuruyorum kan revan içinde. Yıkayıp bakmak ister misin?

Sırtımı yasladığım duvarlardan demir sesleri geliyor. İşitme yetimi kaybediyorum bu uğultuda. Seni kaybetme korkusundan dahi bahsedemez oldum, içime mi işledin ne? Karlar altındaki yapraklar kaplamış yüreğimi. Üşüyorum, titreyerek seviyorum seni. Dudaklarımdan dökülenler paramparça ediyor yüzümü korkuyorum bir gün köşe başında tanıyamaman ihtimalinden.

Biliyorsun.

Olsun.

mirfanK’10
[Geldileryinenolurgitsinler]
Blog

Hayatın Anlamı

Yetim bir “A” dan sonra başlayan
Bir alfabenin
Sonrasında “Ş”nin koşturmasıdır aslında.
Titrek bir “K” kovalar seni
Kaybedilenlerin giriş katında.

mirfanK’10

[Tosbaa]
Blog

İki Kol Arasındaki Boşluk

Zamanı geldiğinde
En büyük zamanları toprağa gömebilmekmiş
Hasretin / Yokluğun


Canının yarısı koparılmış, başka bir yere götürülmüş ve tek damla kanın akmıyor. Öyle düşün. Ama “hiç özlemedim seni / özlemek dostluktandır.” İçimde bitmek tükenmek bilmeyen bir sen, sermayem avuçlarımda kalan kokun. Biter diye cebimde saklıyorum. Farkındayım aslında bir gün karşılaşmak için yaratılan bir duygu bu, sana olan hislerimin sivilcesi gibi. Ama dokunmuyorum. İlacı zaman değil, biliyorum -sensin-

Velhasıl;

Müptela olmuş kalbime
Bir kramp gibi yokluğun
Önceleri
Merdaneye girmiş bir acı idim
Çıkınca
Aşk oldum.

Aşık

mirfanK’10

[Perşembeakşamoradayım]
Blog

Deneme – Dört

Etrafımda büyüyen çocukların ilk senin adını söylemeleri çok tuhaf…

Çocuk dünyayı renklerine boyamış, kız üzerine hafif ve açık renkte bir elbise almış.

Seni çözemedikçe esirin olduğumu hissediyorum. Artık “deli” diye anılmaktayım yakın çevremde. Fakat seni anlatmayı bıraktım artık. Bilmesin insanlar, yavaş yavaş sinirleniyorum.

Geçenlerde kar başladığında seni düşünüyordum. Cam açık kalmış, geriye dönüp baktığımda odama dolan karın bir mucize olduğunu düşündüm bir an. Sonra yine sevdim seni. Belki bu bir bahaneydi ama olsun, pişman olmadım. Çünkü kar da çok güzel sen de.

Soğudu oda.
Uyumak istedim.
Ve seni diledim Tanrı’dan
İster bu dünyada verir
İster öbür dünyada.

Seni seviyorum.

Seni tanımladıkça tanımlıyorum, açıldıkça güzelleşen bir çiçek gibisin. Ama bunu en kötü yanı bunları yaptığımı bilmemen. Buna üzülüyor değilim açıkçası. Bilmemen daha iyi olacak gibi. Bilsen çok şey değişecek evet, ama mektuplarına iki cevap yazmaktan sıkıldım artık. Bir gün beni anlayacağını umuyorum çok aciz bir cümle. Ben bu cümleyi kuracak kadar acizleşmiş olamam değil mi?

Seni kaybetmek çok korkutuyor. Sana biriken cümlelerimi yazarken ellerim titriyor, kalemin altından kayıp gidiyor kağıt yüreğime doğru. Başka bir dünyanın sabahına

Benim olmadığım bir dünya bulmak zorunda kalacaksın sanırım.
Ama iyi ki varsın.

Ben.

Geçen yolda çarpıştığım bir kadında aradım seni
Bir radyoda kısık sesle çıktın
Otobüs camından el salladın yıldızlara
Geç doğdun sonra.
mirfanK’10

[Deneme – Dört]
Blog

Terazi

Seninle geçen saatler bir kefede
Sensiz geçen saniyeler bir kefede

Elimle kaldırıyorum senin tarafını
Küsüyor
Sensizlik.



Akrep 1’i yelkovan 51’i gösterirken durdu saat. İsyan edişlerin en büyüğüydü bu şüphesiz. Zaman feryadının en son çığlığındaydı. Sesin sesimin kollarındaydı. Zaman durdu / Biz koştuk.

Bendeki senin damarlarımdaki miktarını bende bilmiyorum. Sözlerim kirletiyor mezar taşlarını ve ölülerin tek pişmanlığı oluyor bu büyük sevda. Bak şimdi ellerim yüzüne dönüşüyor, sözlerim ise gözlerin. Aynanın karşısında artık daha uzun kalabilirsin, ellerime iyi bak. Sözlerim ıslak kalmasın.

Un tanelerinden kederler serpiştirdim yüreğine
Şimdi en sert rüzgarların
Tek hedefisin.

Defolu ruhlara saraylar döşediğin
Gerçek
Artık rüzgar durdu
Gözlerim sabit.

Kederlerse
En kıvrak zenne.

mirfanK’10
[Bizçokyakıştıkbirbirimize]
Blog

Beklentisiz

Aşk kelimelerin israfı değildir

Hediyedir.

Beklentisiz bir sabah sandal ağacıyla açılmak var denize. Aşk denizinde dümeni unutmak, sadece gözlerinde kaybolmak var. Biliyorsun, var. İki kere siyahlık gibi parıldıyor ufukta bir şeyler. Kapkara, zifiri, gözlerin gibi. Ama aydınlatmaya cesareti olan bir yürek çırpınıyor elimde. Kokunun sindiği, yüzünü kalem gibi çizen elimde.

Asırlardır bu sözler yazılır. Hatta aynısı yazılmıştır belki. Ama bu yaşanmamıştır bilirim. Beklentisiz bir güneşi uğurlamak nedir çok iyi bilirim. “Gel…” diye başlayan cümleleri harf harf yutmak nedir daha iyi bilirim. Gözlerinde kaybolduktan sonra bir başkasına giden aşk sözcükleriyle yine gökyüzüne karışmak nedir en iyi bildiklerimden hatta. Güneş battıktan sonra yamalı bulutların arasından yıldızları gölgeleyip “Olur da bakar yıldızlara, kayar bir tanesi dilek diler birisi, seni diler, seni ister yıldızlardan” demek nedir? Evet, bilirim.

Hiç doğmayacağını sandığın sabahlardan bir sabah perdeni aralayıp gözlerine bir “hasret” gönderdim bugün. Şimdi en güzel düşlerinin koynunda sıcacıksın, hissedebiliyorum. Ben titreyen bir dalın üzerinde rüzgar ile dalaşıyorum. 


Sen bir nefes alıyorsun
Benim ciğerlerim doluyor
Yüreğim atıyor
Hızlı
Hızlı.

Bedelsiz ve değersiz bir sevgi yetiştirmek. Değersiz çünkü var olan her şeyin değeri sana biçildi. Senin dışında kalan her şey süs, her şey dekor. Nasıl bir nefessin?

Hayata yenilgi ise bu “beklentisiz” hislerin silsilesi. Uzun uzadıya, keyfini çıkaracağım bu yenilginin.

Sordular
Ne dedi diye.
“İrfan” dedi
Dedim.
Daha önce kimse
Bu kadar güzel söylemedi beni
Dedim.

Sevdim

mirfanK’10

[-lıydık]
Blog

Sevgisizler Yurdu

“Her şeye rağmen seni seviyorum” diyebilmek hayata satır başı yaparak devam etmektir…

Kalbinin hala onun için atmasından daha büyük bir duygu icad edilmemiştir muhakkak.

Çok uzun zaman hasbıhal etmeyeli, belki sana göre çok kısa bir zaman, belki bir göz yumma anı. Ama uzun zaman oldu bil. Olmamışlıkların meyveleri hala ham.

Daraldığında yine derin nefes alıyor musun? Ciğerlerine dolan hava bastırıyor mu içindeki sesleri bilmiyorum. Ama bilmeni isterim ki aldığım her nefes daha da çok konuşturuyor içimdeki seni. Hayat çok acımasız bazen. Ne zaman tamamiyle sana odaklansam sırtımdaki sızıyla uyanıyorum. Anlayacağın hala sırtımdan vuruyorlar. İyi ki göğsümde bir yerlerdesin…

Soracaksan eğer “nasılsın?” diye, senleyim. Sen sormadan cevaplıyorum hala birçok şeyi.

Sendeki bana iyi bak.
Çünkü ben
Bize çok iyi bakıyorum.

Seni seviyorum.

Zamanla değişen çok şey vardır elbette. Ama bazı sevgiler vardır ki bizim sevgimiz kadar yüce, bizim hislerimiz kadar kuvvetli, bizim düşlerimiz kadar yücedir.

Ama ne olursa olsun kimse benim kadar sevemez.
Çünkü ben
Hayata
Satır başı yaparak değil,
Sayfa atlayarak
Devam ediyorum.

Seni seviyorum.

mirfanK’10
[Biziz]
Blog

Histeri

Hissizliğini hissetmek
Bunu hisli bir şekilde dile getirmek
Fena
Acı.

Biz ayrıldık.
Ben istedim.

Yiğit ve buram buram gidiş kokan iki dize. Kabahatini bilen bir çocuk gördüm. Karşısındakini parçalayan, güvenini yerle bir eden bir çocuk, kimine göre adam! Başkasına sadakat gösterirken kendisini aldatan insanlardan bu da. Körü körüne sadakat gösteren bir kızın düş evini yine kızın silahıyla yıkan birisi. Sadakat gelişmiş bir duygu değildir, alınmış bir karardır.

Sonra çocuğun ağzından kızın gidişini uğurlayan sözler duydum. Canım yandı biraz. Belki fırsat yokluğu çekiyordu o ara, belki yıldızların masumiyetine inandı diye düşündüm. Ama gel gör ki bizler sonradan kazanılamayan her şeye karakter diyoruz. Üzülmedim, geçti.

Bazen her şeyi bilmek kötü, bazen her şeyi bilmek zehir. Haklı olmak bazen en kötü durum. El bağlı, kol bağlı, gönül zaten yok.

Ben sevginin siyam ikizini de aldım yüreğime.
Korkma
Üçünüze de yer var.

Ayrıldık
Her günümden on yıl gitti.

Ağızdan çıkan harflerin sayısı kadar kolay değil elbet. Bir insanı söküp atmak yürek işi. Birisini ne kadar sokarsanız hayatınıza, o da o kadar sokar ya hayatınıza. İşte bu durumun adı da bu. Evlat acısı gibi değil bu. Sobaya elin değişinin yakması gibi değil, bunun ayrı bir yeri var. Ayrılığın dünyası tamamen ayrı. O hep oradan yakar.

Yahu gittin madem, adam gibi git! Çocuk gibi değil.
Hiçbir şey hatırlatmasın seni.
Kırıntın dahi kalmasın içimde
Böyle gidilmez
Sevgiden daha büyük olmalı
Ayrılık.

Anlamıyor musun?
Hala
Her adın geçtiğinde
Telaşlanıyorum.
Dilim tutuluyor
Yürüyemiyorum.

Unut
Hatırla-
ma
Ama.

mirfanK’10
[Haklı]
Blog

Erken Sonbahar


Yaz tazesi güneş sıcakları seni mutlu ediyor ama
Kuruyan bir çift yaprak var
Bak.

Göçmen kuşlar yine önlerindeki kuşların kanatlarını takip ediyorlar biliyor musun? Senin gidişinden sonra yaşadığım ilk sonbahar bu. Şimdi ezip geçiyorsundur aşkımla hayat verdiğim o güzelim yaprakları. Olsun. Biliyorum ki onların her kırılış sesinde beni hatırlıyorsun ve yüreğinde bir şeyler toparlanıyor.

Yaprakları dökülen ağaçlar büyüyünce en büyük aşk olacaklar…

Hadi bakalım becerebilecek misin ardına bile bakmadan soldurduğun yaprakları süpürebilmeyi? Yetecek mi gücün onları savurmaya? Savrulurken onlar dört bir yana dökdüğün yaşlarla yetişecek olan ağaçları da kurut ama, büyümesinler.

Bana söz verdi sonbahar
Artık uğramayacak bana.
Ve ben
Acılarımı emanet ettim
Estireceği en sert rüzgarlara.

mirfanK’10
[Sonbahar]
Blog

Veda

İlk “merhaba” kadar akılda kalıcı
İlk tokalaşmadaki kadar sıcaktır.
Gelişin bir kokusu varsa eğer
                                               Veda’nın tadı acıdır.

Her söylendiğinde yeni bir başlangıcı müjdeler belki…
Hiç yaşanır mı hayat “belki” diye?

Belki…

Hiç gelmedin sen akşamın karanlığıyla. Geldiğin, gelmeyi düşündüğün yerlerde yaşayanlardan değildim ben. Uzak, uzak olduğu kadar eğreti bir duruş sergiledim hayatının raylarına. Yolundan çıkar belki mutluluk trenin. Belkiler ile yaşanır hayat. Keşkelerin koynunda uyutulan bembeyaz düşler gibi habersiz yenir yalanlar. Bilirim.

Git.

O kadar derin işledi ki gidişin yüreğime. Yaşadığım her gidişte hala sana el sallıyorum. Gözümdeki her yaşı gördün muhakkak. Ama bu gidişinde saklanmış gözyaşlarımla ağladım. Her yaşımın tadını bilirsin. Tuz buz olurdun ya ben ağlarken. İyi ki görmüyorsun bu yaşlarımı. Acı, acıtıyor. Kan görmeyeceksin bir daha emin ol.

Gittim.

Yutkuynamıyorum ki. Boğazımda düğümleniyor her sözüm. Derin bir kuyu artık yüreğim bazen merak edip taşı yuvarlıyorum içerime; ne de olsa sen yoksun çarpsın en dibine de yerimi bileyim diye. Ses yok. Tıpkı her gece başımı yastığıma koyduğumda “gel” haykırışlarımın sonunda olmadığı gibi. Ses yok!

Gittin.

Onlar gülmeyi hakettiler şüphesiz
Birlikte ama.
Ağlarken birisi
Omuz olmalıydı diğeri
Hangisi
Neden
Gitti bilinmiyor
Şimdi bir el-veda
Diğeri boş.

Gittiler.

mirfanK’10
[Üçbeşsekizbindokuzyüzseksenyedi]
 
Blog

Masumiyet Rüzgarı

İlk göz ışıltısı
İlk kalp çarpıntısı
Yol verin.

Yaşamak için bunu kavanozda saklamaya gerek yok.

“…”

Avuçlarımda büyüttüğüm masumiyet sığmayınca solmasını bekledim. Evet, belki yanlış yaptım fakat bunu ağlaya ağlaya yaptım. Bilmiyorum bir saksıda yetiştirebilseydim eğer böyle olmazdı. Etrafımda yaşayan herkes bu çiçeğe gözünü dikti. Kimisi yapraklarından kopardı gitti, kimisi gövdesini inceltti. İçimde hiç büyümeyen bir çocuk vardı hani? Masumiyetime göz dikenlerin asıl amacı o çocuğu kollarını kesip dilendirmekmiş. Masalcı bir amca söyledi.

Ama o günden sonra aynaya bakarken utanmadım hiç. Sevilmek güzel geldi bana, gülümseyişlerimin ışıltısı değişti ve kalbimin ritminde bir farklılık söz konusu. En sevdiğim öğün oldu ailemle yaptığım pazar kahvaltıları. Hep birlikte geç uyanıp hep birlikte güldük. Sonraları öğrendim ki gülmek çok güzel.

Egolarımın kabuk bağlamasına izin verdim çok sonraları. Kabuk bağlamadan önce onlar çok yıprandım ben. Daha içimdeki o çocuğun bile farkında değilken ben kim bilir kimler kirletti masumiyetimin ellerini. Bir gün gözyaşlarımla yıkadım çocuğumu ve kabuk bağladı içimde ego adına ne varsa.

Çok düşündüm yitirdiğim şeyleri. Elimde bir fener ile aradım hem yitirdiklerimi hem de yitip gidenlerin sırtına binip kaçan masumiyetimi. Keşke diyorum şimdi, keşke içimdeki çocuğa konuşmayı öğretseydim de ben karanlıkta elimde fenerle biçare dolaşırken “ben buradayım” diye haykırsaydı. Boşuna karanlıkta ürpertmeseydim güngörmemiş duygularımı.

Gözyaşı ve hüzün yumağı yerini eşsiz kahkahalara bıraktı şüphesiz. Çok sevindim ben, çok mutlu oldum.
Şeytanlara kurban ettiğim şeyleri şimdi melekler koruyor. Evet, melekler koruyor.

Seni seviyorum.
Keşke.

“…”

Kız çocuğun mezarından kalktı
Son kez elini sürdü o soğuk taşa
Yüreğini okşadı

Ve

Perde.

mirfanK’10
[Masumiyet Rüzgarı]
Blog

Mutluluk

“Hiç bilmeden açık bıraktığınız kapıdan girer mutluluk…”

Ya öldür
Ya unut
Çelişkisinden galip çıkmaktır mutluluk.

Denizi seyrederken kıyıdan
Geçen yelkenlerin renginden
O’nun gözlerini çıkarmaktır
Ve batınca güneş
Ay’dan ´yüz´ bulmaktır
Umarsızca.

Ellere çok gördüğünüz aşkı
O’na vermektir
Sevilmeden
Düşünülmeden
Aklında yer etmeden
O’na vermek
Tek kırıntısına kadar
Düşünmeden bağışlamak…

Ellerimin ulaşamadığı mutluluk
Rüyalarımı süslemekten başka
Ne işe yarar ki?
Eğer sen isen rüyalarımı süsleyen
Gözlerim açıkken yaşamak
Neye yarar ki?

Bir an ise yaşadığınız
Mutluluk
Ömür sürüyorsa eğer
Aşktır
Gel.

mirfanK’10
[06ebu13]
Blog

Sen

Uzaktan bakınca eğer
Bir saman alevi gibi
Görünüyorsa
Bendeki “sen”;
Gönder birisini dokunsun bak!
Uzaktan izle
Dünyada bir kul
Nasıl yanar
İnsan cehenneminde diye.
İzle bak
Nasıl kızarıyor o cüretkâr parmaklar
Bendeki senin
Alevlerinde.

mirfanK’10
[Kilit]