Blog

Kasım’da Aşk Budur!

“Öğretmen mum gibidir, erir fakat aydınlatır.”


Vatana, millete faydalı birey tanımına en çok bu kutsal meslek yakışıyor,
Lapa lapa kar altında inci gibi dizilen öğrencilerin gözlerindeki ışığın bütününü taşıyor öğretmen, dalgalanan ay-yıldızın altında.

Yeri geliyor göçük altında kalıyor,
Yeri geliyor şehit ediliyor, kanıyla renk katıyor bayrağa.
Yeri geliyor sobadan sızan gaz ile göçüp gidiyor öğretmen.

Çorabımızda sigara saklayıp kandırmaya çalıştığımız öğretmen buğulu pencereden bizi izlerken anamız babamız gibi kahroluyor.

İlkokul sıralarında yazmayı öğrenmek için çizdiğimiz çizgileri şimdilerde doğru ve yanlışı ayırmakta kullanıyoruz.

Şimdi tüm bu fedâkarlıklara bir ücret biçip yılın sadece bir günü kutlamaya çalışıyoruz.
Bütün maddiyatlar yoksul kalıyor öğretmenimin yanında,
Yılın her günü “kutlu olsun öğretmenim” deyip kapansam eline sönük kalıyor bu emeklerin gölgesinde.

Peki gelecekte sandığımız şey ya geçmişteyse?

Öğretmenler!
Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.

Kemal Atatürk.

mirfanK’11
Blog

Ne Yapmalı? – 2






26.10.2011 itibari ile;
Birçok kurum ve kuruluş Van ile ilgili olağanüstü yardım gerçekleştirdi. Gerek kargo şirketleri, gerek ilaç firmaları gerekse havayolu şirketleri -Onurair hariç- büyük özveri ile çalıştı / çalışıyor. Bankalar kredi ve kredi kartı ödemelerini yaklaşık 3 ay öteledi. GSM operatörlerinin bölgede ücretsiz telefon görüşmesi sağlamak için çalışma yaptıkları söylendi. Tüm ankesörlü telefonların ücretsiz kullanılabildiği açıklandı.
Yaptığı yardımları açıklamayan ama büyük yardımlar yaptığına inandığımız kurum ve kuruluşlar da var.
Sözü uzatmadan bundan sonrası için ne yapabiliriz;

Önümüzdeki 5 günün hava tahmin raporu maalesef Van’ın çok soğuk olacağını gösteriyor. Bölgeden gelen haberler doğrultusunda acil olarak Çadır, Kışlık bebek giysisi, Isıtıcı ve prefabrik yapılara ihtiyaç vardır. Konu ile ilgili rahatsız edip yardım talep edebileceğimiz kuruluşlar:

Politen Branda – İletişim: 0 (212) 474 73 39 / GSM: 0 532 796 38 58
Efes Çadır – İletişim: 0 (232) 479 05 25 | 479 09 48 | 479 06 53
UFO – İletişim: 0 (212) 886 30 00
Yuva Prefabrik – İletişim: 0 (232) 251 70 50 
Bebek Market – İletişim:  (0212) 270 79 80 – 283 98 17 – (0530) 667 64 60
Milupa – İletişim: 0 212 385 26 00
Hipp Mama – İletişim: +90 (216) 428 30 40-41-42-43

*Van İçin Rock etkinliğine gitmeseniz bile tüm gelirleri Van’a bağışlanacağı için bilet alabilirsiniz.
*#EvimEvindirVan! etiketiyle twitter’da büyük yankı bulan kampanyanın artık bir web adresi var. Özellikle çevre illerin katılımı bekleniyor.
*En önemli detaylardan birisi de mükerrer paylaşımlardan kaçınmak. Enkaz altında bulunan birisi için aynı anda yüzlerce kişi tarafından telefon ve tweet alınıyor.
*Kızılay web sayfası aracılığı ile 55 TL karşılığında gıda paketi hazırlıyor.
*2868’e boş mesaj göndererek Kızılay’a / 2930’a AKUT yazarak Akut’a yardımda bulunabilirsiniz.
*AKUT, Kızılay ve bölgedeki diğer kuruluşları bilgi almak amaçlı aramak yerine sosyal medyayı takip etmekte fayda var. Zaten yardım talepleri ile telefon hatları oldukça yoğun.
*Chicago’da yaşayan Türkler yardım topluyorlar.
*Tekrarlamakta fayda var; bağışlarınızı öncelikli olarak lütfen Kızılay ve Akut’a yapın.
*İl ve İlçelerde bulunan Kızılay Şubeleri için bağlantıyı kullanabilirsiniz.
*Yardım toplama noktaları ve daha fazlası için Yalnız Değilsin Van!
*‎”Van’da Kürtçe bilen psikolog veya psikoloji öğrencisine ihtiyaç duyulmaktadır. Post-travmatik stres bozukluğu yaşayanlar arasında Türkçe bilmeyen çok sayıda yurttaş bulunmaktadır. İletişim için: 0532 409 70 80 / 0505 605 93 18 / 0535 319 21 68 / 0532 231 09 23”

Eklememi istediğiniz her şeyi alt taraftaki bölüme yorum olarak yazabilirsiniz.
Allah hepimizin yardımcısı olsun.
Blog

Ne Yapmalı?

23 Ekim 2011 Pazar günü 7.2 şiddetiyle sarsılan Van için neler yapabiliriz ufak bir yazıyla anlatmak istiyorum.

  • Mevsim gereği bölgede hava sıcaklığı oldukça düşük. Özellikle geceleri 0’a yakın, hissedilen -‘leri bulabiliyor. Bu yüzden kışlık yardımlara öncelik tanınması önemli. 
  • MNG ve PTT Kargo’dan sonra Yurtiçi Kargo’da resmi twitter hesabından yaptığı açıklamayla bölgeye ücretsiz taşıma yapacağını açıkladı. MNG ve PTT Kargo ücretsiz gönderileri sadece “Kızılay’a” yapıyor, en doğrusunu yapıyor. Kızılay öncelikli yardım yapılması en doğru olanı.
  • Genel İhtiyaç Listesi: Çadır / Kışlık giysiler – özellikle bebek giysileri / Mama / Bebek Bezi / Battaniye / 
  • Sosyal paylaşım sitelerinde bazı hesap numaraları ve bu hesap numaralarının PKK’ya destek veren derneklere ait olduğu yönünde söylentiler var. Bu yüzden yapılacak para yardımlarının kişisel hesaplara yapılmamasına özen gösterilmesi gerekiyor.
  • Çevre illerden ve komşu ülkelerden profesyonel yardım ekipleri bölgeye ulaştı / ulaşıyor. O yüzden profesyonel bir kriz eğitimi almamış iseniz bölgeye gitmenizin faydadan çok zararı var. “Bir taşı yerinden kaldırsam kârdır.” mantığı şu an için doğru bir mantık değil. Yol ve ihtiyaç giderlerini bağış yapmak daha mantıklı. TSK iki tabur asker ile bölgede çalışmalarını aralıksız sürdürdüğünü açıkladı.
  • Büyük marketlerin bölgedeki afet merkezi ile irtibata geçtiği ve kamyonları ile kritik durumda bulunan köylere yardım hazırlığına girdiğini duydum. En azından Erzurum için. Diğer iller de böyle girişimler yapmalı, Afet Merkezi’nden alınan bilgiler doğrultusunda yardımlar taşınmalı.
  • Kızılay web sayfası aracılığı ile 55 TL karşılığında gıda paketi hazırlıyor.
  • 2868’e boş mesaj göndererek Kızılay’a / 2930’a AKUT yazarak Akut’a yardımda bulunabilirsiniz.
  • Google Kişi Bulucu hizmeti ile bölge için büyük kolaylık sağlıyor.
  • Facebook, Twitter, Friendfeed gibi sosyal paylaşım sitelerinde dolaşan telefon numaralarını gereksiz yere meşgul etmemekte fayda var. Bölge baz istasyonlarının zarar görmesi sebebi ile fazlasıyla şebeke sorunu yaşıyor. Arayıp “iyi misiniz?” demek yerine hatları meşgul etmemek daha büyük fedakarlıktır.
  • Bulunduğunuz yerden Kızılay’a kan grubu ayırmaksızın kan bağışı yapabilirsiniz.
  • Yine sosyal paylaşım sitelerinde yakınmak yerine “enkazdan çıkarılanların isimlerini” paylaşmak herkese moral olacaktır.
  • Hemen hemen tüm büyük belediyeler yardım için organizasyonlar yapmakta. Yardımlar belediyelere de ulaştırılabilir.
  • Bulunduğunuz şehir otogarlarından Van otobüs firmalarına yardımlarınızı ulaştırabilirsiniz.
    Firmalar: Best Van / Van Gölü / Yeni Van / Van Erciş Sema / Öz Erciş
  • İstanbul Valiliği Evim Evindir Van! Projesi için telefon numaraları: 0 212 455 56 75 /  0 212 455 56 84
  • Twitter’da #EvimEvindirVan etiketi ile evinizi açabilir, projeye dahil olabilirsiniz. Böylelikle insanların size ulaşması nispeten daha kolay olacaktır.
  • Bağışlarınızı lütfen Kızılay ve Akut’a yapın.
  • Mühim olan koordinasyonu sağlayabilmek, bilinçsiz atılan her adım tehlikeli olabilir. Lütfen bilinçsiz hamlelerden ve bağışlardan kaçınalım.
Eklememi istediğiniz her şeyi yorum olarak yazabilirsiniz.
Allah hepimizin yardımcısı olsun.
Blog

Bir Zamanlar Anadolu’da

bir zamanlar anadolu'da.
“Anadolu’nun herhangi bir yerinde soluk aldıysanız eğer bu film sizin için tebessüm ediyor olmalı.”


İş sonrası çay bardağı ile içilen rakının tadından bozkırları kaplayan otların rüzgarla söyledikleri türküye kadar birçok şey Nuri Bilge Ceylan tarafından Bir Zamanlar Anadolu’da filmiyle hasretle sarılmamız için bize sunuluyor.

Gözleriniz dolduğunda, aynı sahnenin tebessümü yüzünüze oturmakta gecikmiyor.

Üç Maymun’dan tanıdığım Ercan Kesal’ı mükemmel “Muhtar” rolü ile izlemekten inanılmaz keyif aldım. Rolüne bağlılığı ve inanılmaz oyunculuğu ile bende gerçekten “oralardan bulunmuş bir muhtar” izlenimi bıraktı. Kaldı ki bu sayede Nuri Bilge Ceylan “Halktan kopuk” yönetmen yaftasından da bir kez daha ustaca sıyrılmıştır.

Yılmaz Erdoğan’ın oyunculuğu bence budur. Filmin kadrosunu ilk okuduğumda çoğu insan gibi “Acaba NBC filminde Yılmaz Erdoğan nasıl durur?” diye düşünmeden edemedim. Fakat filmin hemen başında bu düşüncemin yersiz olduğunu Yılmaz Erdoğan bizzat kanıtladı.

Şaşıfelek Çıkmazı’nda bize sihirbazlık yapan Kubilay Tunçer’in otopsi yapan bir hastane görevlisiyken burnundan sigara çıkarma numarası ağzımı açık bıraktı.

“Elma daldan düşüyor, yuvarlanıyor, sonra dere yatağında duruyor.” Kendini filmle bütünleştiremeyenlerin, her şeyin sonunda %100’lük bir mesaj bekleyen insanın hiçbir şey anlamayacağı sahne. Sayın Uluç’ta bunlardan biri. Sonunda bir şey olmuyor diye yakınmış. Mesela cesede çarpmalıymış elma. Av Mevsimi’nden benzetme yapmış hatta, komik. Filmi izlemeden önce Nuri Bilge Ceylan’ın birçok yerde Recep İvedik -3’te “Üç Maymun” filmine gönderme yapan Şahan Gökbakar’a cevap verdiği söylendi. Nuri Bilge Ceylan’ın Recep İvedik -3’ü izlediğine dahi inanmadığım için üzerinde fazla durmadım. O yüzden maktülü Recep İvedik’e benzetenlere şaşırıyorum, yanılmıyorsam kendisi de Rİ-3’ü BZA’yı tamamladıktan sonra izlediği yönünde bir açıklama yaptı.

Bir ağabeyin kardeşi için yaptığı fedakarlık, bir savcı’nın yıllara verdiği ağır hesap, bir köpeğin insanları kıskandıran sadakati, bir polis’in Anadolu kokan şivesi ile çalışmak için yaşadığı çaresizliği, bir doktor’un akıl almaz sessizliğini, film boyunca Anadolu’ya ait olmayan bir adamken filmin sonunda Anadolu’nun ta kendisi olduğunu göstermesini, gün ışırken köy ekmeğine sürülen karakovan balının tadını, saatler süren yolculukta bir bozkırın kenarında duran çeşmeden içilen suyun tadını hissediyorsunuz.

Bu başyapıt sizi 157 dakikalığına farklı bir dünyaya taşıyor ve o dünyada “Bozkır yükü taşıyan, Anadolu’da toprağa dokunan” bir hikayeye konuk ediyor.

Filmin müziklerini gökgürültüleri ve bozkır yolculuğunda arabanın radyosunda çalan türkü oluşturuyor. Bu yüzden izlediğim en iyi Türk filmi. Kesinlikle çok daha iyi yerlere gelmeli.

Bir Zamanlar Anadolu’da yaşadıysanız eğer,
Bir Zamanlar Anadolu’da sizi gözünüzden yakıyor ve

“Diri diri gömüyor..”

mirfanK’11
Blog

Aldatıldık Ey Haklım! Unutma Bizi!

aldatildik ey halkimBugün ferman günü…
Kralı ortalıkta gören yok. İnzivaya çekilmiş, ağlayan bir peri kızına nasihat ederken görmüşler en son. Kral çok sinirlenmiş, olayın dillenmesinden çok korkuyor.
Yakılan şövalyenin kardeşi var ya Edwart, o anlattı. Bana yalan söylüyor gibi geldi.

Donanmanın son yaptığı çıkartmada bir adayı ele geçirmişler dostum. Sanata ışık tutacak çok şirin simgeler varmış. Ne dersin? Parlarım oraya yerleşince.

Haa hani şu Kralın odacısı var ya, günlüğünü el altından beş altına satan? Onun evinde de Kralın sevdiği bir kıza ait mektup bulmuşlar. Ama ben inanmadım. Sözde Kral mektepte ders verirken bir öğrencisi âşık olmuş, o da merhamet etmiş ama kız sağda solda "Kral benimle evlenecek, boşuna güvenmeyin ona" deyince diri diri gömmüşler çöle. Bu kral pek zalim çıktı, halk yakında ayaklanır Zaidecdemişti dersin. Bu adam duygusuzluğun Kralı olmalıymış.

Pehh..

"Haşmetli Kralımız Ivan halkına bizzat seslenecek, herkes öğle vaktinde -Kale- önünde olacak! Duyanlar herkese duyurmakla yükümlüdür. Haşmetli Kralımız Ivan…"

"… Çabuk hazırlan abla, O’nu daha yakından görmek istiyorum.
Dona benimle gitmek zorunda değilsin! Git gör Kralını …
"

Yankılanıyor yüksek rakımlı bir kentin dağlarında ferman sesi.
Herkes Kralın bizzat katılacağı fermanı merak etmektedir.
Kafalar karışık, aşk olgusu yerleşeli çok olmuş, insanlar çoktan başka nefisler peşinde…
Daha yeni yeni her kafadan bir ses çıkıyor. Daha deyimleştirilmemiş.

Kralın aynı makamı paylaştığı askerleri pek ileri görüşlü…

"Kral tek tek alay etti hepsinin çıkarcı duygularıyla, bu ferman halkın beklediği stratejik fermanlardan değil. O haddi olmadan sahiplenmeye çalışanlar varya Kralı? Asıl mevzuu bu. Ben dahi yılların veziri olarak onun tek yakınının azrail olduğunun farkındayım. Çığır açacak bu ferman, onu masmavi bir mürekkeple yazmış. Sabahtan beri kimseyle konuşmuyor, sesini koruyor büyük ihtimalle…"

Halk karışık.
Vezir dahi sessiz…
Herkes fetih planlarında
Veya az vergi alınsın telaşında

Kral
Kralcı
Aşk…

-Kale- önünde toplanmış yüzlere baktı.
Elinde itina ile katladığı fermanı, yanında sevenleri, ön sırada da onu en çok sevenler vardı.

Bir süs furyasına kapılmış halkın on yedilikleri…

Kral güneşi arkasına aldı:

"Halkım!

Geriye doğru saydığımda kimse bildiğini okumayacak artık.Başına buyruk olanların hali ortada, bense sizin bu vahim duruma düşmenizden ötürü perişanım.

Son – ki – üç – Aldatıyoruz!"


O tarihe şerefsiz harflerle yazıldı belki.
Ama bir çığır açtığı kesin. Bir bütün olarak sevip bunları parça parça insanlarda toplayıp farkına varanların da parça parça olmasına sebep olanların idolü o şimdilerde…

Ivan’ın bu üç satırlık fermanına yıllarını sığdıranlar unutulmama kaygısıyla böyle bir şey yaptığını savundular. O günümüzün havasını solusaydı fermanı şüphesiz ki
"Aldatıldık ey halkım! Unutma bizi…" olurdu.

"Yeni Mesaj Yaz- `Seni seviyorum` – Gönder – Çok kişiye gönder – Ayşe, Fatma, Oya (ve daha niceleri) – İletildi…

"Yeni Mesaj(lar) Alındı – Ayşe: Bende seni seviyorum, Fatma: Seni çok seviyorum,Oya: Seni sevyrm"

Biz Ivan’ın torunlarıyız!
O haşmetli Kralın.
Unutmayın bizi.

mirfanK’08

Blog

İstanbul’u Gördüm

istanbulu gördüm
Unutmadan,
İstanbul’u gördüm gitmeden
Yedi Tepesi’ni de gördüm
Sevmeden yaşar mı insan?
Sen de sevmiştin burada biliyorum.

İstanbul’u gördüm,
Boğazda çırpınan kahpelikleriyle
Kız kulesine yüzen çarpık aşklarıyla
Sahilde el ele dolaşan aşıklarıyla.

İstanbul’u gördüm,
Yalısında sefasıyla
Gökyüzünde cefasıyla.

İstanbul’u gördüm
Bir Cami’de sela sesiyle uğurladı beni.
Gururlandım / şad oldum.
Birileri dinlerken İstanbul’u
Ben
Gökyüzünde
Kayboldum.

mirfanK’09

Blog

Sen misin Yağan?

sen misin yağanSuratımın en sevdiğin tarafı
En sevdiğin kentin
En sevdiğin sularında giden
Bir vapurun camına yapışık.
Aklımda sen
Hayallerimde sen
Belki yağan da sensin.

Gözümden bir yaş yüzdürdüm cama doğru
Bir yağmur damlasıyla birleşip denize karıştı
Akdeniz kucakladı bizi
Sen yağdın sandım
Alabora oldu düşlerim
Seni aradı
Kayıp ellerim.

mirfanK’10

Blog

Seni Sana Anlatmak

seni sana anlatmak
Zor şey seni sana anlatmak
Aynaya bakmanı sağlamak gibi.



Senin bilmediğin şeyleri anlatıyorum
Şaşırıyorsun,
“Bu mu sevgin diyorsun” haliyle.
Oysa özünü anlatıyorum senin.

Sendeki akrepten, yelkovandan bahsediyorum.
Yalvarıyorum heba etme kendini başka ömürlerde
Bir daha gelmeyeceğiz ki bu dünyaya.
 
Bırak ellerim kölen olsun,  
Döndürsün dünyayı etrafında.
Güneşsin sen, biliyorsun

Bırak
Döndüreyim dünyayı etrafında

Bırak
Yaşasın insanlar  
Günleri, ayları hatta yılları yaşasınlar!

Bırak
Allah’ından bulsun bizim olmayanlar!

Bırak Aşığım Bak.

mirfanK’11
Blog

Karton Külleri

Bazen
Vazgeçilmiş düşlerin en uğrak limanıdır
Karton külleri.

Yine de gidenlere en çok burada ağlanır.
Bu yüzden
Kabarıktır bu limanın
En güzel yerleri.

Çırılçıplak düşler uğrar bazen.
Çizikler içerisindeki bedenleri,
Karlar altında üşümüş elleri ile
En masum sevgililer gelir.

Seni gözlüyorlar şimdi bir fenerden.
Batmış bir geminin enkazında arıyor seni ellerim.
Bir umut ya
Belki çıkarsın bir kayanın dibinden
Seslenirsin
Belki

Küllenmiş kalbim
Belki gözyaşlarınla kabarır
Tekrar
Kim bilir
Belki…

mirfanK’10
[Ankara]
Blog

Hayaline Mektuplar – I

Sevgilim;

Deyip başlamak ne kadar güzel olurdu diye düşündüm uzun uzun. Hayaline yazıyorum, bunu hayal dahi edemiyorum. Hayalin okusa bunu, bunu düşünemem, şahit olamam, dayanmam. Neyleyim ki insanlar kurduğu hayallerin yüzde yetmişinin gölgesinde otururken ben enkazlarında “Sevgilim” diyebileceğim -seni- arıyorum. Bu düşüncelerle uzayıp gidiyor mektubum. Kalemimle kağıdı dövüyorum, bu ses beni kahrediyor oda arkadaşıma da ninni gibi gelip uyutuyor. Kelimeler yetmiyor diye yakınırlardı çok görürdüm. Neyi çok gördüysem başıma çıktı; bunu da çok söylerlerdi ben yine çok görürdüm.

Çok gördüm…

Zifiri Karanlığım;

Günahların bedenime işleyişini fazlasıyla hissettiğim bir anda geldi çattı “Bayram”. İçim fazla buruk, fazla kimsesizim. Sessizliğim bu yüzden belki ama kapanmadım içime. Odanın tüm ışıklarını kapattım, seni anımsattı bir ağaç dalının gölgesi. Karşıma aldım seni biraz bahsettim durumumdan. Kötü olmanı hiç istemem bilirsin, bu yüzden anlatmadım fazla ahvalimi. Yatağımın üzerinde bağdaş kurup öylece düşündüm. İşlediğim günahların acısı mı çıkıyor bedenimden diye; oysa ki günahın büyüğüyse seni sevmek gibi sevgi ölçütleri kullanır insanlar. Bir dumanda yitip gidiyorum bu gün. Kanımı donduruyor soğuk, iliklerime kadar işlemişsin diyorum inanmıyorsun. Bir kenara not etmişim bazı şeyleri. Yanımda not defterim açıp bakıyorum çok yol kat etmişim sende. Tanımaya başlamışsın beni diyorum kendi kendime. Ama bir de dönüp geçmişime “Bu seviyeye gelebilmek için” vazgeçtiklerime, kaybettiklerime ve kazandıklarıma bakıyorum. Kaybettiklerimi ve vazgeçtiklerimi bir kefeye koyarım tek celsede, öyle yapıyorum. Bu gece milad benim için. Başlatıyorum çok şeyi. Kazandığım “temizlik” olgusunun yanında kaybettiklerim ve vazgeçtiklerim “hiç” kalıyor. Yüreğimi senle doldurdum, ter temiz ve yumuşacık. Kirlilerimden kurtuldum ve ellerimi açtım Yaradan’a; “Hayatım bu temizlikten ibaret olsun!” diye. Her şeyi gören, bilen, yaratan, düzenleyen o ya; kimin neyi yaşaması gerektiğini de “O” bilir, kimin neyi hak ettiğini de… Şimdi yüzüm bir gülüşüne hasret, karşımda sana hazırladıklarım. Belki asla ulaşmayacak sana, belki de bir gün “Yeter artık” diyeceksin benim hakkımda ve ileride bir gün beni anımsatan bir olay yaşadığında “küçük bir tebessüm” edip geçeceksin. İhtimal bu ya, sokak adı bile olsa ihtimal; elbet bir numarası vardır. Aynaya bakmayalı uzun zaman oldu, bardaktan yüzümün yansımasını seyrediyorum. Sakallarım yüzümü saklamış, yüreğim gözlerimden okunuyor ama. Senden bahsediyorum ya kendi kendime ışıl ışıl olmuş gözlerim. Kağıt kalem çok uzak kalmış bana o yüzden düştü çenem kusura bakma. Bir başlangıcın arefesinde döküldü ilk kelimelerim ve kimsesiz bir bayramda devam ediyor… Beni düşünüp bekleyenler arasında mısın bilmiyorum ama can fazla yok gözümde bugün. Nedenini bilmiyorum ama kötü uyandım, çok uyudum. Çok uyumayı sevmem aslında. Bir gün öncesinde rüyamı süsledin, bugün gelmedin ondandır belki kötülüğüm.Yüreğime şefkatten uzaklaşıyorum, saçlarıma giden ellerim artık mutlu değil. Can çekişiyorum, yaşadığım yerden veya yaşadıklarımdan değil ama. Bu mektubu okuyamayacağın için, diğer sayfaya geçerken parmağını dudağına götüremeyeceğin ve her harfimde sana olan aşkımı göremeyeceğin için can çekişiyorum.

Sustur bütün gerekli gereksiz her şeyi, yitik şarkımız çalsın
Her mısrasında dolsun gözlerim,
Ben ağladıkça bir annemi

Bir de seni
Özlerim.
Özledim.

Kağıdın sonu gelince susuyor mektubum, yüreğimin sesini kısmaya cesaret edemedim heünz ve ne kadar deli olsam da böyle bir delilik yapmayacağım.

Resmi bitiriyorum mektubumu.

İyi dileklerimle, Sevgiyle kal.
Seni seviyorum.

P.S: Elektronik ortamda eklenen fotoğraf; mektup serisinin özünü oluşturmaktadır, Murathan Özbek’e teşekkürü büyük bir borç bilirim.

mirfanK’09 ´CZ´[Dünaydın Sevgilim – Bir Umut, Bir Işık]
Blog

Aynı Telden

Bulut

Var ya yokluğun,
Sefalet gibi,
Daha çok
Bir öksüzün feryadı gibi.

|||

İyi ol dediğinde
Hala salağı oynayabiliyorsam
Seni hala nefesim kadar çok seviyorum demektir.

Bağışla bir mektup yazamadım sana
Titredi ellerim,
Rezil oldu paha biçilemez sevdam
Ucuz kağıt parçalarında.

Yatağımda kalbin atsa bir gün,
Onun şiddetine uyansam,
Yastığımdaki kokunla avuturum kendimi,

40 yıl,
40 gece.

Ve

Beni böyle perişan eden;
Yokluğunun varlığıyla,
Varlığımın yokluğu.

mirfanK’09

Blog

Musluktan Aşk


Aşkından bir damla damlat ki yüreğime


Yeşillikler içerisinde büyüsün
İçimde yaşayan çocuk.

Adım geçtiğinde kaç kez nefesini içine çekiyorsun kim bilir.
Gündüzler kısalıyor, uzuyor geceler bilmiyorsun.
Sen bir dilek tutuyorsun parlayan yıldızlar kaydığında, ben nöbetini tutuyorum o gecelerin.
Bir gecesi vardır her insanın hayatında
Her gece başını yastığa dayadığında
Sabaha kadar başında beklediği
“Bir gecesi” vardır her insanın.

İçinde yellerin estiği bir dağ evinin
Gölgesinde kalan fidanım belki
Belki yüzyıllardır akan suyun
Geçmediği tek yolum.
Camdan tavanı olan
Bir “düş” eviyim sensiz.
Seyredince yıldızları
Saçıyla oynuyorum içimdeki çocuğun,
Uyutuyorum
Büyütüyorum.
Ama
Görünce seni suyum, yolum, gölgem, evim
Yeşilmiş gibi davranıyor içim,
Büyüyormuş gibi yapıyor
İçimde
Yaşayan
Yaşlanan
Çocuk.

mirfanK’10
Blog

İki Kol Arasındaki Boşluk

Diri

Zamanı geldiğinde
En büyük zamanları toprağa gömebilmekmiş
Hasretin / Yokluğun

Canının yarısı koparılmış, başka bir yere götürülmüş ve tek damla kanın akmıyor. Öyle düşün. Ama "hiç özlemedim seni / özlemek dostluktandır." İçimde bitmek tükenmek bilmeyen bir sen, sermayem avuçlarımda kalan kokun. Biter diye cebimde saklıyorum. Farkındayım aslında bir gün karşılaşmak için yaratılan bir duygu bu, sana olan hislerimin sivilcesi gibi. Ama dokunmuyorum. İlacı zaman değil, biliyorum -sensin-

Velhasıl;

Müptela olmuş kalbime
Bir kramp gibi yokluğun
Önceleri
Merdaneye girmiş bir acı idim
Çıkınca
Aşk oldum.

Aşık

mirfanK’10

Blog

Yokluğun

Aşk

Yokluğun, yaşananları getiriyor gözümün önüne
Sanki hepsi bir rüyaymış gibi.
Çöpü kalmış bir tatlının dibine bakan
İki aşığı anımsatıyor yokluğun.

Külsüz bir sigaranın
Son nefesi gibi değerli seni düşünmek.
Ölüm korkusu gibi yokluğun,
Ne kadar kaçsam da bir gün yaşayacağım.

Gözlerime oturan bir ağırlık yokluğun
Dayanamıyorum.

Ruhum sıkılıyordu,
Şimdi bulamıyorum kendimi,
Kalemimle kağıdı
Denk getiremediğim gibi.

Sarhoşluğum senden kalma
Hala her sarhoş oluşumda
Burnumun ucunda bitiyor hasretin.

Ve şimdi;
Yerini doldurmak isterken ben,
Kıymetini daha çok anlıyorum.

Bir gün duyarsan sesimi
Bu ücra mısralarda
Tebessüm edip
”Sevmiştim
Seni”

Diyeceğim
Emin ol.

mirfanK’10 ~ Dünaydın Sevgilim / Yokluğun.

Blog

Tebessüm

tebessğm

Adının kelimeler arasında karıştığı bir gün oturdu yüzüme tebessüm.
Gelişine verdim bu adı
Ağaçlara senin adın
Bebeklere senin adın
Yokluklara
Hasretlere
Olmamışlara
İmkansızlara senin adın…

Biliyorum şu anda "O" uyuyor ama,
Biliyorum şu anda "O" yarı ölü ama…
Ben rüyalarına sevgilerimi gönderiyorum.
Ve biliyorum,
Bir gün tüm uykularını süsleyecek bir isim
Ve onu sonuna kadar çekeceksin ciğerlerine.
O nefes seni çok mutlu kılacak biliyorum.
Belki yanımdayken arifesini yaşıyorsun o mutluluğun
Belki de o mutluluğa bir adım yaklaşıyorum.
Ama o nefesini dışarı vermeye çekineceksin.

Velhasıl;

İçimde körebe oynayan bir çocuk var şimdi.
İki eli de karşıda ve boş ama yüreğiyle seni arıyor.
Birazdan gözyaşlarınla boğulacak.

Bilmeni isterim ki;

İşte bunu bilmek
Beni kahrediyor…

mirfanK’10
[Tebessüm]

Blog

Ne Yüzle?

250

Sorduklarında sende “sevdim” diyeceksin ya,
Ona yanıyorum.

Nefes gibi çekerdim içime kokunu,
Aramızda yollar varken Dünyayı durdurur,
Yanıma alırdım yokluğunu.
Şimdi soracaklar sana
Sen de “Sevdim” diyeceksin ha?

Akşam olurdu da kafamı yastığa koyduğumda
İyilik dilerdim Tanrıdan ama
Önce senin adına.
Şimdi ellerim nasır tutmuş soğukta yürümekten
Ve seni düşünüp o soğuğu hisetmemekten,

Şimdi soracaklar sana
Sen de Sevdim diyeceksin ha?

Sevincinle ağladım da büyüdü o yaseminler
Şimdiki gözyaşlarım fazla tuzlu ve öldürüyor adının geçtiği her canlıyı.
Fakat ben yine de
İçimde sana kıyamayan bir çocuk besliyorum.
Sense metruk gecelerin koynunda
Başını yastığa rahatça koyuyorsun.
Şimdi soracaklar sana;

Sen de Sevdim diyeceksin ha?

Sen kendi ellerinle terkettin
Geçmişi,
Hayallerimizi,
Başlayan geleceğimizi.

Ben de ellerimle kurduğum
Dünyayı başkalarına bağışlıyorum
Ve
Seni aldığım yere bırakıyorum.
Seni ben yaratmadım
Tanrı affetsin.

mirfanK’11

Blog

Karanlık

viyana

Bu gecenin gelişi
Senin yokluğundandır bilirim.
Ay doğdu
Güneşin müsvettesi gibi gökyüzü.

Ömrüm bu balkonda geçti
O yüzden her gece bu balkondayım.
Kazdığım çukurlar orada hala;
İlk salıncağım
Gözyaşlarım
Kalbimin ilk hızı duruyor şu ağacın dibinde.
Az ileride ilk isyanım var.
Ona bakınca yüreğim sızlıyor gibi.
Çocukluğum dolduruyor gecemi iyice.
Ceplerimi yokluyorum
Acaba
Sakız param var mı diye.
Gökyüzüne bakıyorum.
Hiç kıpırdamadan duruyor yıldızım.
Sen bilmezsin ama o yıllardır orada
Adını "sen" koyuyor
Tüm dileklerimi bağlıyorum bacağına.

Kayıp gidersen eğer
Işıklar saçarak

Bil ki;
Onlar gidişinin kutlaması değil,
Bitişimin gözyaşlarıdır.

mirfanK’11

Blog

Zirve

irfan 159

"… size yazılmış ve üzerinde sevdiğinizin kokusu bulunan bir notu kokusu kaçmasın diye ağzı kilitli bir poşete koymaktır özlem."

~

Derin derin iç çekişlerin karşılığı hala bir soğuk nefes. Sorma, bildiğinden de beter bir halde artık bu kütle. Ama bir tek sana göre "beter".

Ağzı açık insanların hala. Ellerini kalplerine götürüyorlar her adın geçtiğinde. Bazen keşke hiç tanışmasaydık seninle diyorum. Çünkü kiminle kıyaslasam seni hep sen kazanıyorsun.

Rüyaların en mükemmel süsüsün. Sabaha çıkmıyor bir türlü görüntülerin. Karanlık bir odada sürekli banyo halinde düşlerim. Her birini resmediyorum ama unutmamak için değil, bir gün sana verebilmek için.

Yakında, çok yakında üzüm verir ağaçlar dedi annem. Tam bir milyon yıldır bahçeyi izliyorum.

. . .

Bisiklete binen bir çift gecenin tüm korkusunu delerek gezdiler gözümün önünde. Gözümün içine gire gire! Yan yana gelip el ele tutuştular, yıldızların kayboluşunu seyrettim. Sonra yıldızlar fazla yakınlaştılar, sana söyledim. "Söyle haddini bilsin hepsi" dedim. Bir güneşin sesini dinler elbet bu tabiat. Dinlemeli diye düşündüm.

Sonra bir gece elime doğdu bir yavru.
Elimdeyken yedi aylıktı.
Senin adını verdim
Şimdi senmişsin gibi büyütüyorum
Adınla
Aşkınla
Her bakışınla.

mirfanK’11

Blog

Salıncak Çocukları

salıncak çocukları

Sabahın en erken saatiydi “Sevimli Kahramanlar” ve gün gerçekten o kahramanların tebessümüyle geçerdi. Beslenme çantası koşuşturmasıyla geçti okul zamanı ve okulun en güzel yanıydı “kar tatili”. Ayaz kokan havalarda saatlerce süren futbol maçlarıydı bizimkisi, gol atanlar Tsubasa, kaleciler Zubizaretta idi. Fruko ile sonlanırdı ya o maçlar. Herkes on yüz bin milyon baloncuk yutardı terli terli.

Güneş yerini yıldızlara bıraktığında deri kayış çıkardı belden ve hazırlanılırdı koşmaya. Soğuk ve büyük bir taş seçilirdi “kale” için. Cepte sakız parası bile yok, bir taşa tükürülürdü  “yaş-kuru” atılması için ve belirlenirdi kayışı kimin saklayacağı. Apartman balkonları, araba egsozu, logar kapakları, ağaç dalları. Artık ebe olanın inisiyatifine kalmıştı tırmanacağımız yerler. Ebe kayışı saklayıp “kayış kızdı” diye bağırdığında dedektif olup arardık didik didik. Herkes birbirini kollardı kayış yememek için. Ebe’nin “sıcak-soğuk” diye yakınlık belirten yönlendirmeleriyle kan ter içinde koşuştururduk. Hiç olmayacak bir yerden çıkardı ya kayış? Kaleye ters köşede kalırdık ya? Bacaklarımız kızarana kadar koşardık, hem kayış yerdik hem de koşardık. Ebe ağaçtan düşerdi, kayışı sakladığı araba ansızın basıp giderdi. Böyle sarsıntılarla biterdi oyunumuz ama bilirdik gülmeyi.

Erzincan depremiyle sarsıldık bir gün de, sokaklarda kaldık sabahlara kadar ama korkmadık sallanmaktan yine kızdırdık kayışları. Eğer Pazar günü oyun oynanıyorsa fazla uzun tutulmazdı çünkü “Bizimkiler” beklemezdi. Yine el işi ile ilgili verilen ödevler anneye yaptırılırken Dokuz aylık oynanırdı gün bitene kadar. Kalecinin bacak arasından geçirilen gol o günün şerefi sayılırdı en çok gol yiyen “anne” en az gol yiyen “baba” olurdu oyunun sonunda, akşam yemeğinde konuşulurdu ve anlatılırdı oyun. Tasolar biriktirilirdi, bilye koleksiyonu yapılırdı hatta futbolcu kartları vardı anne tarafından evi gereksiz yere işgal ettiği söylenen.
Biz çocukken bilgisayarlar yayılmamıştı bu kadar. O yüzden kendi oyunlarımızı kendimiz icat ederdik. Var yok bir tane atarimiz vardı onun da iki günde bir adaptörünü yakardık veya tüm oyunları bitirip komşulardan “kaset” dilenirdik. Okuldan kaçıp atari salonlarına giderdik ve bütün paramızı yatırırdık o jetonlara. Oyunları bitiremezdik ama akşama kadar eğlenirdik ve eve geldiğimizde gözlerimizin kızarıklığından anlaşılırdı gün boyu nerede olduğumuz. En büyük ceza olarak bilinirdi“Sokağa çıkma yasağı” ve takdirli karneye en büyük hediyeydi “Patates kızartması”.


Sıcak bir yaz sabahına uyandık sonra başka bir kentin çocukları sallanmıştı salıncak gibi olan evlerinde ve belki de ölmüştü birçoğu. Annelerinin feryatlarını annelerimizin dizine sarılarak izledik. 17 Ağustos 1999’da büyük bir kutu koyuldu mahallenin ortasına; tasolar, bilyeler, kayışlar, futbolcu kartları, atari kasetleri ve hatıra defterlerimiz dolduruldu.

Çocukluğumuzu doldurup gönderdik ve kaldığımız yerden devam etti “Salıncak çocukları”

mirfanK’11