“Beni öldüren bıçağa bulaşan ikinci kandır, varlığın.”
Küçüktüm, adımın ingilizce karşılığını merak ettim. Aslında bu merak birden bire cereyan etmemişti. Sevdiğim bir kız vardı, beni adının ingilizce karşılığı olan birisiyle aldatıyordu. Kıskanmıştım, benim de adımın karşılığı olsun istedim. Adımın karşılığını buldum, bir kağıda yazdım ve cebime koydum. Çıkarıp çıkarıp bakıyordum, çok güzel duruyordu uzaktan bakınca. Ben, adımın karşılığını buldum ama keramet bunda değilmiş, yine aldatıldım, yine üzüldüm. Sonra senin adının karşılığını aradım, hiçbir dilde bulamadım.
İrili ufaklı işler başardım. Yaşça büyük insanlardan oldukça büyük övgüler topladım. Çuvallar dolusu tebrik yazıları taşıdım apartmanın kilerine, aşk üzerine, sevda üzerine bir sürü mürekkep ezberledi gözlerim. Sonra seni aradım, hiçbir tebrikte o samimiyeti bulamadım.
Kilometrelerce uzaklara gittim, ülkeleri birbirine kattım, birçok dilde “merhaba” demeyi öğrendim, insanlarla tanıştım / tartıştım. İdeallerim doğrultusunda düşmanlar kazandım. Hızlı tırmandığım dağlardan hızlı düştüm. Başı beyaz örtüyle bağlı ve sürekli sigara içen Ağrı Dağı gibi yalnızdım. Öldüğümü sandığım bir sabah, “neredesin?” feryadıyla birçok insanı aradım. Seni ortaya çıkaracak o soruyu bulamadım.
Sonra bir gün öldüm, mezarıma indin, hiçbir tabloda bulunmayan renkteki gözlerin nemlenmişti, beni iki elinle tuttun, yerime yerleştirdin. İçime ağladığım gecelerdeki gibi sağıma çevirdin. Kıyafetlerinin tozuna aldırmadın ilk kez, elinle saçını düzelttin, derin bir nefes aldın ve üzerimi örttün. Eskiden ısınmam için yaptığın her şeyi gözlerinle kara toprağa emrettin, kefenime ihanet etmedin, bildiğin tüm duaları dudaklarından okudum. Senden başka tanıdık bir sima bulamadım.
Beni öldüren bıçağa baktın,
Gözlerini yumdun,
Mezarımın başına gelecek katilimi bekledin,
Dostlukla eğitilmiş
Bir “şahin” gibi.
mirfanK’11