Blog

Lanetli

lanetli
Biliyorum, kafanı her gökyüzüne kaldırdığında uçan kuşlar kadar özgür olmadığını 

ve asla “özgür” olamayacağını biliyorum. 

Şimdi sen bende ölüyorsun ya,
Aklım cenazende kalıyor.

Dokunduğun her şey mat. Evet, hayatında yer eden herkes adın geçince bir müddet gözlerini kapalı tutuyor. Öyle ki o an karanlık değil, beyaz bir perdeye leke gibi düşüyorsun.

Çünkü,

S e n  ç o c u k l u ğ u n u

D o ğ m a m ı ş  b i r  ç o c u ğ u n

G ü n a h ı n a

S a t t ı n .

Üç kuruş.

Bana ”sen sıradan değilsin” dediğinde iyi bir şey söylüyorsun sanırdım.
Meğer, kahpeliğin sıradan gelmiyormuş bana vurunca anladım.

Nefesine nefis bulanan
Bacakları kırmızı
Topukları cenin
Elleri kirli

Bir aciz görürseniz
Bacaklarını kapatın,

”O” Lanetli.

mirfanK’11
Blog

Yalan

Fırtına

“Annesine yalan söyleyen kadından sadakat beklenmez.”

İrili ufaklı yalanlarla büyütülmüş çiçeklere doğru gübreyi verirsen kururlar. Yalan aşılaman gerekiyor onlara yalan! Beceremedim.
Ben babama hiç yalan söylemedim.
Ne zaman sorsa
”Sevdim” dedim.

Ama sen, görüyorum ki adını bile yalan yanlış söylüyorsun.
Yalanın sonu kendine benzeyen bir kelimeye çıkar;
y a l n ı z l ı k .

Tanıdın mı?

Bakma öyle atıp tuttuğuma,
Karıncayı bile aldatamam ben.

Şimdi gelip sorsalar sana hep sen haklısın değil mi?
Gidenler haksız, şerefsiz ve hatta nankör. Mutlaka onlar seni yarı yolda bırakmışlardır ve kıymetini bilmemişlerdir. Onlar diyorum kusura bakma çünkü sayıca biraz kalabalıklar.
Ama sen, doğrusun ve iyisin. Hatta meleksin.
Kim bilir,
Belki annenden başka birisi de inanır sana zamanla ama geçmişini iyi sakla.
İyi hoş,
Bilse nasıl bir yaratık yetiştirdiğini O da inanmaz sana. Ama acele etme şu dünyayı bi’ değişelim. O da görecek seni, O da!

Seni unutmak,
Gururuma olan en büyük borcumdur.

mirfanK’11
Blog

Yüzüm

en ölü günümde ömrüme kattığım pelin’e (…)

coğrafya da yalan söyler:
solumdan uzak değilsin.

gülüşüne sakladığın güneş,
başka bir dünyanın cenneti olmalı.
-oradaydım-
ve ben bütün topraklarımı
bir gülüşte kaybettim.

dün, mükemmele bir kalmıştı:
bugün doğdun.

iyi ki (…)

mirfanK’15
Blog

Duyum

kanlı divane, mersin, 2013
duyuyorum:
bir korkusu var baharın
bir de kokusu.
mevsimi belirsiz bu hüznümün mucidi benim,
yüreğim ağzıma geliyor gelmesine de
ben icat ettiğim hüzünde boğuluyorum.
yine de duyuyorum toprağın altındaki bir bebeğin çığlıklarını
korkusu var baharın
kokusu var toprağın
ben
duyuyorum.

mirfanK’15
Blog

alfabe


öyle gidiyor ki giden
güneşin gidişine bile bir kılıf buluyorsun
öyle öldürüyor ki ölen
toprağın altında bile gülümsüyorsun.
mirfanK’15
Blog

Anne

erişebilmek için çabaladığımız cenneti ayaklarının altında dolaştıran annelerimizin, annelik mertebesine erişecek tüm kadınlarımızın anneler gününü kutlarım.

mirfanK’ 
Blog

Bana

-i-

gözlerimden akmıyor bazı acılar
ve ben;
uyuduğum tüm yatakları özlüyorum bu sabah.

-ii-

çaldığın için
içeridesin.

-iii-

içinden konuşuyorsun,
duyulmasın için.

-iv-

geçmişe dönüp söyleyemiyorsun sevdiğini,
dilin fakir bu yaz.

-v-

kısıyorsun sesini içinin,
içi yok.

-vi-

için içine sığmıyor
işin içi aşk,
-büyüksün.

-vii-

çare:
yarın tüm pencereleri açıp
en sevdiğin yemeği yapacağım.
-beklerim, soğutma!

m u t l u    s o n ~

mirfanK’13
Blog

Kırılım

ırmakta yüzen bir kibrit çöpü olamadım
yandığını henüz unutmuş
gökyüzü paslı bir kafeste şimdi
düne dönen o kanadı bulamadım.

mirfanK’15
Blog

İyi ki Murathan!

2011’in ilkbaharında ilk düşümü gördüm, öyle bi’ bahar ki yıllarca kış sandım. 4 nisan 2011’de ilk kitabım dünaydın sevgilim’i elime düştü. dışı murathan, içi ben. o iskeleye gittim ben de. öylece uzandım hatta koca bi’ yaz, korkularımı yenip gece o iskeleden denize girmişliğim bile var. ilk düşümün kabuğu bu iskele oldu işte. dışı öyle murathan ki bakan unutuyor beni. ne güzel unutuldum dedim kendi kendime. hâlâ unutuluyorum. ne güzel.
çok geçmeden yakılacak şeyler için bi’ kamp kurduk. ateşimizin üzerinden kimsecikler atlamadı, gerek duymadık belki de. hangi sebep elimizi çakmağa götürdü bilinmez ancak bir çocukluk düşümden daha kabuk yaptık. murathan önce okudu sonra dokundu. güzel duygu ile birlikte bir de gözlerimizin perdesine vurdular karton külleri’nin içini. iyi ki vurdular. ölmediğimden güçlendim. öldüğümden de olabilir. 
bütün ölüleri sorgulayalım dedim. çok kalabalıklaştık bu kez. murathan’ın görüp bizlere gösterdiği bir kare ile yüzlerce gece uyudum. sergisinde dolaşırken “bu” dedim. bu fotoğrafın önünde konuştuk onunla. ben anlattım o sustu. o anlattı ben sustum. fotoğraf anlattı dünya sustu. dünya demişken tüm dünyanın gözüne girmişliği var bu karenin. içerisini dolduracak şeyler yazamıyorum hâlâ ancak içim içerisi kadar dolu. ölüm komik mi? gülümsedik işte. murathan’ın güzel yaşına gelsin bu tebessüm, bu kahkaha! iyi ki doğdun adam!
Bütün Ölüleri İlk İmza günü, 2015

Blog

Furkan

gözlerini açtığın dünya en az gözlerin kadar güzel olsun isterim,
güzellikler içinde büyü aslanım,
sen, kardelenleri uğurladığımız bir bahara doğdun,
gülüşüne gül dolsun.
amcan; irfan.
mirfanK’15
Blog

Son Durak

hırsız
Kimse söylemedi kalbime seferinin bittiğini, 

Ben seni bekledim 
Saat, gitmemi.


Beni aldığın yere bırakamayacaksın anlaşılan. Oysa beni aldığında boş gibiydi yüreğin veya gururum görmesin diye oturttun hepsini bir köşeye. Onların da hakkını yiyemem, iyi saklandılar benden. Yolu aşındırdık ama görüyorum ki yoldan çok sen aşındın. Ben şimdi burada insem, beni aldığın ilk yere, umutlarımın beyazlığına, düşlerimin kısraklığına doğru koşsam yorgunluktan dizlerim titreyecek, belki bir yerde bayılıp kalacağım ama sonra sana sarılışım aklıma gelecek, yine dizlerim titreyecek.
Ben boşuna mı ko(nu)şuyorum?
Yüreğinde yolculuk yaptığım süre boyunca anladım ki; hiç hareket etmeden sessizce bir köşede durursam eğer birçok kez son durağı görebilirim. Biliyorum bu sana yük olacak ama lanet olsun ki böyle yapınca kıymet biliniyor hatta en çok bu tipler seviliyor. Sessiz, efendi, uslu olarak anılıyor. Dost sohbetlerinde ballandıra ballandıra anlatılıyor bu insanlar. İçeriyi kirletmelerinden, yeni yolcuları katletmelerinden, yer işgallerinden kimse bahsetmiyor.
Ama ben susamam ki.

Saat geldi artık, gitmeliyim. 

Üstü kalsın sevgimin 
İte köpeğe harcarsın.

mirfanK’11
Blog

Gözümü Gördüm!

engel
“Çarpa çarpa buldum ben seni, 

Parça parça kaybedemem!”


Papatya sarısı duvarlar korkusuz ve zahmetsiz geleceği vaad ettiler hep, bir çift gözüm vardı ama ben duvardan önce papatya görüyordum. Bilemezdim başkalarının kirlettiği dudakların beni beyaz söyleyemeyeceğini. Griye çalan bir renkte düşerken o dudaklardan, senin kara gözlerini gerip beni izlediğini göremedim. Evet, bir çift gözüm vardı ama ben temizlik işçisiydim.
Hangi itiraf zamanı parçalayabilir ki?
Olmadı işte! Sana yakışmam için ucuz gönüllerde cam silmem gerekiyormuş, gözlerim nasırlı geldim. Ben o camlarda kendimi bile göremedim, şimdi söyle beni affeder misin?
Gömülmeyi bekleyecek kadar öldüğüm zamanlar oldu benim. Karanlığın göbeğinden sıyrılıp aydınlığı dünyama oturttuğunu göremeyecek kadar öldüğüm zamanlardı onlar, gölgende nefes almak yerine güneşe kafa tuttuğum zamanlar;

Ah o ahmak takvim, 

Ah o zevzek kadınlar!

Omuzlarımı aşındıran gözyaşları oldu, dizlerimi hangi masallarla uyuttuğumu bilmiyorum, uyandırsaydım sana koşacaklardı, sana o karalıkta gelemeyecek kadar korkaktım, gözlerimi okumuş muydun? Benim bir çift gözüm vardı, bir yalancıya şahit vermiştim.

Evet, seni kokundan bulacak kadar köpektim / Üstelik gözlerim, gözlerinden kara çalıyordu!
mirfanK’11
Blog

Dilenci

canı yanmayan zaman diliyorum şimdi,
canım yanmadığı zaman
canım zaman
canım
sen.
dileniyorum.
mirfanK’15
Blog

Dikiş

 

üşüyen kuşları izlerken bir düğmeyi ezdim. kimin göğsünden kopmuş bilmiyorum. geçenlerde de yeleğimin fermuarını kopardım. kalbime yakındı. bilmiyorum ki kuşlar şüphe ediyor mu kar tanelerinin niyetinden, ayağımın altındaki düğmenin sesi var sadece. oracıkta, kapının önünde. birinin göğsünden kopmuş bir düğme; belki de kolundan, düğme intihar eder mi?
birlikte sinemada izlediğimiz filmler gündüz kuşağına kadar düşmüş. işte şimdi kendimi o düğme gibi hissediyorum. ölmemiş ama kopmuş. birileri farkında ama sahibi değil. bir dili var ama kimse bilmiyor.
kuşları izliyorum, kar taneleri dikiş tutmuyor.
mirfanK’15
Blog

Deniz Kabuğu [Karton Külleri]

Susakadın!

“Dalga gerçekten kumsaldan neleri götürür bilmiyorum. Tolstoy için her zaman cezbedici bir şey olmuştur sahilde yürümek. Bazen onun bu isteğini anlayabiliyorum. Denizyıldızı toplayan bir çocuğun Tolstoy için önemi neyse kumsalda bulduğu her taşı deniz kabuğu zanneden kızın dramı da benim için aynı.”
Deniz rahatlatıyor insanı. Ne kadar rüzgâr alırsa o kadar güçlü olur deniz evet. Rüzgârsız bir denizin durgunluğu dinlendiriyor insanı. Ama bugün deniz dalgalı, güçlü ve asi. Devasa yüklerle nasıl yaşıyor insan gerçekten anlam vermek zor. İnsan beyninde neleri büyütüyor, neleri öldürüyor kim bilir. Kendime bakıyorum beynimde koca bir aşk yapmışım kimsenin haberi olmadan hem de. “Kızım etrafından saklıyorsun kendine itiraf et bari” değil mi? Yok.
Yağmur başlarsa şaşırmam. Ne zaman rahatlamak için bir deniz bulsam kıskanır gökyüzü. Veya da ben böyle kandırıyorum kendimi. Yahu masmavi olsun her yer, hayallerimi yüzdüreyim bu mavilikte. Ben ne kadar düşlersem böyle bir huzur eşiğini mutlaka griye çalıyor hava. Yine öyle bir iklimde buldum denizi ama hayallerimi yüzdürmeden bırakmayacağım.
Hayata çalım atamıyorum, atsam da kaderi geçemiyorum. Bu yüzden bu maç hiç bitmiyor be deniz. Bu maçı kader belirliyor mutlaka ama sürpriz yapmak istiyorum artık. Düşlerimi bir gerçeğin dallarına bağlamak istiyorum. Dalgaların kumsaldan götürdüğü pislikler gibi benim de buna benzer bir arınmaya ihtiyacım var desem gülersin değil mi deniz? Gülme be.
Kabuğu soyulur mu denizin? Dalgaların bırakıp gittiği sen olamaz mısın? Bir günde bu denize senin daha büyük olduğunu söyleyeyim de o da köpürmesin! Mümkün değil. Parmak izlerimi bırakıyorum sahile, bilirsin dalgalarda gelip siliyor. Derler ki dalgalar sahile bırakacaklarını başka yerlerden toplarmış; başka birinin umutları, hayalleriymiş o kırıntılar. Benim kırıntılarımı hangi sahile taşıyor bilmiyorum ama gelen kırıntılar çok içli. 

Bir insanın elinden aşkını alamazsın. O seni sevse de avuçlardan sökülüp alınmaz aşk. Bugün bunu öğrendim. Tüm günahlar bana yazılıyor biliyorum. O uzakta kalsaydı, ben ona uzansaydım. O zaman büyüsü bozulmayacaktı aşkın. İnsan ne yaşarsa yaşasın kafasını ilk mutlu olduğu yere çeviriyormuş. Hayallerimi geri sarınca anladım. Topuklarıma kadar titresen de o başka birisine “aşk” demişse sen ona “beyaz” diyemezsin. Kararınca anladım. En zor vazgeçilen hayaller olsa da onun vazgeçilir bir yaratık olduğunu anlamak en zorudur. Onu öldürdüğümde anladım!
Evet, bugün bir kadını öldürüp sahile bıraktım. Ağzına da saçlarını doldurdum bir “sus payı” olarak. Dalgalar onun saçlarını götürecek, sahteliğini götürecek, bedenini temizleyecek ama gözlerine dokunmayacak.

Ben sahile âşık oldum bugün 

Sevdiğim kadını benden iyi gömdü!

                                  
                                                              …
Güneş doğsa gideceğim biliyorum. Ama doğmuyor güneş. Gökyüzü hep gri. Uğruna can verdiğim adam nerede bilmiyorum. Adam mı artık onu da bilmiyorum. Ama ben burada ölüyorum sanırım. Ağzıma dolan saçlar var, konuşamıyorum.

b e n 

ö l ü y o r u m .

mirfanK’11 ~hupkuru.
Blog

Bayram Sevinci [Karton Külleri]

bayram sevinci



“Beni öldüren bıçağa bulaşan ikinci kandır, varlığın.”

Küçüktüm, adımın ingilizce karşılığını merak ettim. Aslında bu merak birden bire cereyan etmemişti. Sevdiğim bir kız vardı, beni adının ingilizce karşılığı olan birisiyle aldatıyordu. Kıskanmıştım, benim de adımın karşılığı olsun istedim. Adımın karşılığını buldum, bir kağıda yazdım ve cebime koydum. Çıkarıp çıkarıp bakıyordum, çok güzel duruyordu uzaktan bakınca. Ben, adımın karşılığını buldum ama keramet bunda değilmiş, yine aldatıldım, yine üzüldüm. Sonra senin adının karşılığını aradım, hiçbir dilde bulamadım.
İrili ufaklı işler başardım. Yaşça büyük insanlardan oldukça büyük övgüler topladım. Çuvallar dolusu tebrik yazıları taşıdım apartmanın kilerine, aşk üzerine, sevda üzerine bir sürü mürekkep ezberledi gözlerim. Sonra seni aradım, hiçbir tebrikte o samimiyeti bulamadım.
Kilometrelerce uzaklara gittim, ülkeleri birbirine kattım, birçok dilde “merhaba” demeyi öğrendim, insanlarla tanıştım / tartıştım. İdeallerim doğrultusunda düşmanlar kazandım. Hızlı tırmandığım dağlardan hızlı düştüm. Başı beyaz örtüyle bağlı ve sürekli sigara içen Ağrı Dağı gibi yalnızdım. Öldüğümü sandığım bir sabah, “neredesin?” feryadıyla birçok insanı aradım. Seni ortaya çıkaracak o soruyu bulamadım.
Sonra bir gün öldüm, mezarıma indin, hiçbir tabloda bulunmayan renkteki gözlerin nemlenmişti, beni iki elinle tuttun, yerime yerleştirdin. İçime ağladığım gecelerdeki gibi sağıma çevirdin. Kıyafetlerinin tozuna aldırmadın ilk kez, elinle saçını düzelttin, derin bir nefes aldın ve üzerimi örttün. Eskiden ısınmam için yaptığın her şeyi gözlerinle kara toprağa emrettin, kefenime ihanet etmedin, bildiğin tüm duaları dudaklarından okudum. Senden başka tanıdık bir sima bulamadım.

Beni öldüren bıçağa baktın, 

Gözlerini yumdun, 

Mezarımın başına gelecek katilimi bekledin, 
Dostlukla eğitilmiş 
Bir “şahin” gibi.

mirfanK’11
Blog

geç

(…) en az sizin kadar huzurlu olup uyumak isterdim bayım, sizinle aynı yaştayız fakat sizden iki kat daha fazla kırptım gözlerimi bayım. kirpiklerim oldukça güçlü. en az yaşınız kadar yaş taşıdım.hiç hastalanmadığınız kadar hastalandım bayım. ve sizden çok güvendim insanlığa. bu yüzden ömrüm boyunca hasta kalacağım. asla unutmayın bayım, size en kötü dileğim budur. unutmayın.
mirfanK’14