bir albüm, bir kitap, bir film. büyük bir hevesle beklediğimiz şeylerin sayısı çok azaldı sanki. sayılar azalsa da hevesimden hiçbir şey kaybetmedim ben ve yalçın tosun bu hevesimi hiçbir zaman kursağımda bırakmadı. kâh karıştırdığım dergilerde bulduklarımla kâh birbirinden eşsiz kitaplarıyla yalçın tosun öykü dünyamıza inmiş, yaşayan en önemli öykücülerden birisi. okur olarak güzel bir yıl geçirdim ve son olarak 2015’in en iyi kitabını okudum.
beş bölümden oluşuyor -bir nedene sunuldum- ve her bölümde dört öykü var, bölüm geçişlerinde de soluğumuzu kesen alıntılar. lale müldür ile başlıyor kitap “ona kötü bir şey olsun istedim / bana âşık olsun istedim” bu kitapta herhangi bir öykünün kahramanı sizsiniz. bu yalnızca bana has bir duygu değil. bu kitabı okuyan çoğu kişiye göre bu böyle. ve kendinizi gördüğünüz öyküden diğer bir öyküye geçişiniz biraz çetrefilli. bu yüzden yalçın tosun sizi bir nedene sunarken biraz acıtıyor.
“nice doğmamış heveslerin acemi katili”
peruk gibi hüzünlü’den sonra içime işleyen, idrak edebilmek için üzerine uzun uzun düşündüğüm cümlelerden birisi bu.
“zavallılığın, diye geçiriyorum içimden, ne çok giysisi var.” cümlelerin altını çizme huyum yok benim. onun yerine not alabileceğim ayraçlardan kullanırım. bir kitap bittiğinde o kitaba dair tüm özlemlerimi o ayracı tekrar okuyarak gideririm. kalın harflerle bu cümle yazıyor ilk ayraçta. zavallılık. içimden “buraya da mı geldin?” diye soruyorum yalçın tosun’a. ve anlamını bilmediğim kelimeler. okudukça öğreniyorum. -ki yalçın tosun iyi bir öğreticidir.-
yalçın tosun kitaplarından biriktirdiğim ayraçlar yeni cümlelere, yeni dokunuşlara gebe. 136 sayfalık bir kitaptan bahsediyorum, çabuk bitiyor. etkisi için aynı şeyi söyleyemem.
geleceğe dair olan korkuları yazılmış bir halde bulmak başlı başına mucize. aylaklığımı -sığınaksız- adlı öyküden sonra katlayıp bir kenara kaldırdım. artık daha ferah bi’ dünyam var. kitaba dair konuşulacak çok şey var. bence kimse kimseyi dinlemesin. herkes okusun, kendini dinlesin.