Blog

Sarı Papatya

Yağmurun yağması
Güneşin açması
Veya
Bir başka mevsimin gelmesi
Gelişin kadar kutsal olmayabilir.

Her mevsim yaprakların döküldüğü bir kentte insanların da yapraklar gibi döküldüğünü izle. Soğuktan donmuş, çatlamış yürekleri hasta bakışlarıyla insanları tanı. Çiçeklerini hiç sulamamış anneler gör, hiç çiçek koklamayan gelinlere şaşır. Bir de kendine bak güzelliğini gör, farkına var kendinin. Mutluluğunun, gözlerindeki güneşin farkına var. Yanındaki bana bak, gülümse…

Karlı dağların kahverengilerinden şekiller yap benim yerime. Neye benzetirsen benzet bir kopyası benim elimde… Bir çocuk var bak bulutlardan düşmüş o dağın başına elinde yüreğiyle karşında duruyor bak, gözlerinin içine bakıyor sana doluyor, seni soruyor. Al bir kopyası da kalsın sende…

Bulutlara bak, korkunç bir zifiri karanlıktaki gökyüzüyle ürper. Parmağınla göster inadına herkesin gözüne soka soka göster. Kahve çekirdeklerini savur, sakızını patlat içerden gün gibi al ışığını batıp giden güneşten… Topraklarda ki izlerini topla, bir gönül fukarasına ömür katan izlerini toparla bir kucak dolusu ömürle bırak bir kenara. Senden ayrı sohbeti, sözü olmayanları tanı. Tek sözüyle dünyayı aralayanları tanı. Şahit ol sevildiğine. Çok sevildiğine…

Kıyıya vurmuş düşlerim
Üzerinden geçen martıların sesleriyle ayakta
Bir bedene sığdırabildim seni.
Bir ömürden taşırdım yokluğunu
Dolduramadım sayfalarca
Yine sana adardım;
Bir bedenim
Bir ömrüm daha olsa.

Olsun…

mirfanK’10
[Koparılamayançiçeklerdenbirbukleyaptımuyudiye]
Blog

Gökyüzü

Aynı gökyüzünü kollamışız gecelerce.
Yıldızlardan birinin bacağına bağlayacaktım seninle ilgili tüm dileklerimi
Senin dilendiğin bir yıldız kaydı
Güneş tutuldu
Ay hala pişman.

mirfanK’10
[Desen]
Blog

Susma

Ne zaman geçse adım bir sohbetin kıyısında seni arıyor tüm gözler
Adımın yanında bir gelincik gibi duruyor adın
Farkında mısın?
Süpürülen her gecenin sabahında sen
Her yağmur damlasının ardından topraktan efil efil yayılan sen.
Susan sen
Susayan ben.

mirfanK’10
[Susma]
Blog

Sen misin Yağan?

Suratımın en sevdiğin tarafı

En sevdiğin kentin
En sevdiğin sularında giden
Bir vapurun camına yapışık.
Aklımda sen
Hayallerimde sen
Belki yağan da sensin.
Gözümden bir yaş yüzdürdüm
Cama doğru
Bir yağmur damlasıyla birleşip
Denize karıştı
Akdeniz
Kucakladı
Bizi
Sen yağdın sandım
Alabora oldu düşlerim
Seni aradı
Kayıp ellerim.

mirfanK’10
[Venezia]
Blog

Keşke

Keşke seni hiç tanımasaydım.
Kiminle kıyaslasam seni
Açık ara farkla
Hep
Sen kazanıyorsun.

mirfanK’10
[Fark]
Blog

Gözlerin

Bir açmışsın ki mutluyum
Bir kapatmışsın
Her şey
Gitmiş elimden.

Mektup
Hala gönlümü taşıyor sana ısrarla
Ellerinde şimdi
Tüm satılarım
Yüreğim.
Katla koy yüreğine
Sevgimi
Sevdiğimi.

mirfanK’10
[Mektup]
Blog

Bizi Unutma

Her sustuğunda bir çocuk
Unutma bizi.
Son dileğimin en güçlü cümlesi bu.

Hayallerinin her kıvrımında aklının bir yerine düşsün bir ses.
Üzülme, ama hatırla bizi.
Şarkılar söylerken kuşlar nakaratlara düşsün şarkılarımız.

Sende kalmış tüm neşem
Sende kalmış tüm aynalarım, benliğim. İçim dışım sende kalmış.
Unutma sendeki beni.

Ama

Gittiğinde bir gün.
Dizimde yattığın geceleri unutma ama.
Hatırla ama.
Ama.
Ama…

mirfanK’10
[Yakarış]
Blog

Dal

Seni çıkarıyorum benden
Geriye kalan
Et
Kemik
Ve
Hissiz bir beden.

mirfanK’10
Blog

Dünaydın Sevgilim – XII

“… gelişinin üzerinden kaç zaman geçti bilmiyorum ama gelişinden sonra yüzümden geçen gözyaşlarım okyanus…”

Bir dağın başında kalbim oksijen için can çekişirken aşkın tanımını getirdim tekrar önüme. “… aynı havayı soluduğunda daha az nefes almaktır…”

Kaç aşık sevdiğinin yanında ciğerlerini doldurur bilmiyorum ama ben kokunu muhafaza edebileceğim kadar soludum o havayı. Yıldızlar şahit. Benim dilim yalanı bıçaklasa da yıldızlar şahit, yıldızlar masum, yıldızlar…
Onlar dile gelse anlatsalar kaç kere sensiz baktığımı onlara, kaç kere dualarıma bahane ettiğimi söyleseler. İnandıklarını anlatsalar, sabrımı söyleseler sana. Gözlerin çakmak çakmak bakacaksa eğer yıldızlara dil oldum ben. Bil.

İmkansızdan bir önceki durakta buldum seni. Belki de hep orada bekliyordum ben, sen yeni geldin. Koşuşturup duran çocukların arasında dimdik, gözlerini kırpmadan bir adamı oynadım tam 761 gün. Ve sen mutlu oluyorken; öyle sanıyorken, ben aşık oluyordum sana damla damla.

Zor, birini “en güzel” yapan sıfattır diyerek zorlaştırıyorum seni içimde. O kadar zorlaştırıyorum ki bazen hayallerime ortak ederken utanıyorum kendimden. Nasıl oldu da sevebildim bu kadar diye soruyorum kendime. Akışına bırakınca seni hiç bilmediğim ve daha önce görmediğim bir şiddette büyüyorsun. Önüne geçeyim diyorum. Acımıyorsun / Ezip geçiyorsun.

Ayaklarının dibinde bir çocuk. Veda etsen, hayatının anlamıyla kaybolup gidecek. Sessizce çıkıp gitsen kaşlarıyla, gözleriyle, etiyle, sesiyle seni bekleyecek.

Yalnızlıktan bağımsız bir şey şimdi yaşadıklarım. Çocuk dönüp duruyor yatağında uyumak için. Ama bir sesle irkilip hayatının göbeğinde oturan güzeli seyrediyor.

Bir gün dizlerimi parçaladığım yerde gülerken gördüm seni. Ben çocukluk masumluğumu giyinmiştim, cebimde turbo sakızlarım. Sen de aynı masumlukta ağzını yüzünü bulaştırdın eskilerin dondurmasına. Çocuktuk biz. Büyümedik. İçimde yukarı doğru koşan bir sevda var. Onun kadar hızlı atıyor yüreğim. Yalnızlık zor olsa da “Sensizlik” apayrı bir şey.

İlk heyecanlandığım yerde
İlk gözlerimin doluşunu izlediğim yerde
Heyecanlandım
Gözlerim doldu.

Uçsuz bucaksız bir mutluluksa dilediğin;
Aç kollarını ve yatağına at kendini.
Mutluluğun ilk kartopunu attım yüreğine
Çığ olup geliyor ayaklarının dibindeki çocuğun önüne.

Alt mahalledeki aşık çocuğun söylediği şarkı kadar masum, boğazına sarılan çocuk kadar deli, hissedemeyeceğin kadar çok.

mirfanK’10
[Dünaydın Sevgilim]
Blog

Tebessüm

Adının kelimeler arasında karıştığı bir gün oturdu yüzüme tebessüm.
Gelişine verdim bu adı
Ağaçlara senin adın
Bebeklere senin adın
Yokluklara
Hasretlere
Olmamışlara
İmkansızlara senin adın…

Biliyorum şu anda “O” uyuyor ama,
Biliyorum şu anda “O” yarı ölü ama…
Ben rüyalarına sevgilerimi gönderiyorum.

Ve biliyorum.
Bir gün tüm uykularını süsleyecek bir isim
Ve onu sonuna kadar çekeceksin ciğerlerine.
O nefes seni çok mutlu kılacak biliyorum.
Belki yanımdayken arifesini yaşıyorsun o mutluluğun
Belki de o mutluluğa bir adım yaklaşıyorum.
Ama o nefesini dışarı vermeye çekineceksin.

Velhasıl;

İçimde körebe oynayan bir çocuk var şimdi.
İki eli de karşıda ve boş ama yüreğiyle seni arıyor.
Birazdan gözyaşlarınla boğulacak

Bilmeni isterim ki;
İşte bunu bilmek

Beni kahrediyor…

mirfanK’10
[Tebessüm]
Blog

Ayak İzi

Ayağın yumuşak yüzeyde bıraktığı iz…

Ayak izine rasladım
Benim izlerimin yanında.

Belirgin bir güneş ışığıyla ve üzerinde yağmur taneleriyle.
Aralarında bir çiçek var.
Bir taş var aralarında.

İki iz var toprağın üzerinde
Yerin altında can çekişen aşkıma inat
Ağzının dibinde duruyor izim.

Yanında yürümek
Topraklara ışık vermek
Çiçeklerle uğraşırken sen;
Bu izi görüp resmetmek…

Aşk…

mirfanK’10
[Ayakizi]
Blog

Düş Evimin Arka Bahçesi

Ayrılık atına binip gittiğini
Göz yaşı olup tılsımlı yüzüğü
Parmağından sıyırıp atıp ağladığını
Yanı başındaki gömütlüğün aniden çatladığını
Erkeğin sandığın o taştan heykel
Tuz parça olurken gözünün önünde sen
Tenezzülen bakıp gecenin laciverdine
Ayrılık atına binip gittin gülüm
Binip gittin…

Giderken bir siyah beyaz
Fotoğraf oldun albümde çoktan
Bir vedadan bahsederken birileri
Satır arasında söylenen
Bir kadın ismi oldun hatırlandığın…

İşte o zaman bütün nilüferler
Durgun yatağından uyandırıldılar
Beyaz tülden elbiseleriyle
Karşıdaki tepeden şelale olup aktılar…

Şimdi sen
Bahçesindeki çiçekleri kurumuş
Oturulmayan bir ev oldun
Perdeleri percazına sıkıştırılmış
Kahverengi camdan farkın kalmadı…
Her serin havada hatırlıyorum seni
Her rüzgar güllerinin rengarenk dönüşündeki
Renksiz bir hatıra ne tuhaf bir masaldır değil mi…

Buluttan yeni dönmüş yordun yıldırımlar vardır bilirsin
Suda yürümüş ürkek çocuk adımları gibi
Ufka yürümeye çalışan
Tacı elinden alınmış o güzelin şaşkınlığı…

Bir daha süt içemeyecek olan
Yatalak hastanın kimyasındaki bitkinlik
Bütün bunları bilginler,bilim adamları düşünedursun
Sen hep gözlerimde
Bir şeylere acelesi olan
Nalı kırık atınla gidiyordun…

Şimdilerde hediye alınmış kum saatiyle oyalanıyorum
Bir ters çeviriyorum
Bir de yana yatırıyorum
Zerreleri takip ediyorum
Bir aceleci kayıyor
Bir de deniz çarşafı dupduru simetri şişesinde…

Ayrılık atına binip gittiğini
Göz yaşı olup tılsımlı yüzüğü
Parmağından sıyırıp atıp ağladığını
Yanı başındaki gömütlüğün aniden çatladığını
Erkeğin sandığın o taştan heykel
Tuz parça olurken gözünün önünde sen
Tenezzülen bakıp gecenin laciverdine
Ayrılık atına binip gittin gülüm
Binip gittin…
Sen düş bahçemin arka bahçesinde yaşıyorsun artık
Sarı saçlı bez bebeği elinde…

Melon Şapka

Blog

Peri

Bir ay var gökyüzünde
Gözlerin gibi parlamak hevesinde.

Sen de doğdun geceme biraz önce
Tebessümle karşıladı seni yıldızlar
Hiç tanımadığım bu kentte.

Habersiz bir uykunun dibindesin şimdi.
Göz kapaklarıma oturdu bu sessiz gidişin
Sessizce kayboluyorum bende
Son dileğimi
Bu geceye diliyorum.
Uyurken beni gör
Uyandığında da aklında olayım diyor;
Yıldızlara göz kırpıyor uyuyorum.
Ben
Soluyorum.

mirfanK’10
[Peri]
Blog

Pamuk Sevda

Sensiz olmak
Tuhaf işte.

Ağızda küçüldüm.
Ne yapsam olmadı biliyorum.
Binlerce kez döndüğüm tövbelerimin bile
Boynu bükük.

Düşlerimde kurduğum dünya;
Hayallerimde büyüttüğüm yalanlar
Acıtan gerçekler
Ve
Dinmeyen palavralarla dolu.

Farkına vardım.

Hep yokuş yollarım.
İnerken güzel
Çıkarken
Zararlı.
Bu yüzden
Dönülmüyor…

mirfanK’10
[Aksaray]
Blog

Sustalı

Çaresiz
Umutsuz
Ve
Çökmüş bakışların sahipleri
Dahi kavuştu sevdiklerine
Bir pencere kenarında.

Gözyaşlarını birbiriyle yarıştıranlar gördüm bugün
Sen nerede yaşarsan
Yüreğimden bir parça gömdüm adına.

Bir sabır türküsü yapışmış dudaklarıma
Hangi ismi fısıldasam
Yavaş
Yavaş
Karışıyor tarihin ayazlı sabahlarına.

Karış karış seviyorum seni.
Hem dinleyen ağlıyor
Hem gören.
Mezar kazanlar ağlıyorlar.
Bu sevda nasıl sığacak buraya diye.

İşte bu yüzdendir ki;
Önce içimdeki seni öldürmeye çalışyorlar
Sonra beni.

Bilseler
İçimdeki sen büyüksün
Dışımdaki benden.
Onlar da vazgeçer
Bu ölüm filminden.

Sen ki hayalimsin
Ve
Hiçbir büyüklük hayallerim kadar büyük değil.

mirfanK’10
[Dumanlı]
Blog

Ölen Masum-um

Hayallerimi sattığım acılar ölmüşler açlıktan. Tarihe geçtiler “açlıktan ölen ilk hisler” diye… İçimi ürperten sesler kısıldı, çatal çatal her cümle. Bir masum büyüttüm içimde, genç yaşta gitti. Çıplak bedenine her dokunuşumda adını sayıklardı, el değmeden üretilmiş bir aşktı, sizlere ömür dilekleriyle ayrıldı aramızdan. Avuntuyla yaşayan garibim başka bir dünyada sana kavuşmanın avuntusuyla göçtü gitti ve yalnızın biriydi. Uzayıp giden cümlelerde boğuldu kaç kez ama soydu kabuğunu arındı tüm kirlerden. Sen uyurken birinin kollarında o başını omuzuna yasladı ve yirmi dört saat seni izledi yanaklarında tebessüm, bir gözünde mutluluğunun yaşları diğer gözünde de kaybetmenin yaşlarıyla.. Hangi dillerde konuştu aşkı, hangi dillerde anlattı seni kim bilir? Belki de en başta doğru olanı yapıp susup gitmeliydi -payına düşen ile birlikte- ama kim becerebilmiş ki susup gitmeyi? Ne zaman bahis açılsa yokluğundan birileri hep konuşuyor ama sadakatin oralı bile olmuyor. O doğuştan sevmez böyle şeyleri.

mirfanK
[Taslak]
Blog

Karanfil

“… Bu kalsın, bu parçayı seviyorum” dedi.
Müzik çalarken ruhunun bedeninin içindeki neşesini gözlerinden okuyorum. Fakat tuhaftır ki çalan şarkıların hepsini ezbere söylüyorsun. Bunu sadece tebessümle destekliyorum. Artık müzik zevkinin ne olduğunu bilmek ayrı bir gurur katıyor, neye katacaksa artık.

Yemek için menü konduğunda masaya hangi yemeği yiyeceğini de biliyorum. Bunun da bir şeyler katması gerekiyor artık. Yemeğini yiyeceğin şekli, yedikten sonra kuracağın cümleyi biliyorum. Daha önce görmesem de biliyorum, anlatmasan da biliyorum. Bunun bir şey katmasına gerek yok sanırım. İçim bu.

Sevdiğin ne var? Hemen hemen her şey.
Sevmediğin ne var?
“Benden başka”
Hemen hemen hiçbir şey.

Bak güçlüyüm!

Sesler birbirine karışıyor bir yerden sonra. Ben işitmemeye sense konuşmamaya başlıyorsun gibi. En azından dünya bir kereliğine durabilirdi. O kadar döndürdük değil mi?
Ama ne dünya durdu, ne sen sustun ne ben tıkayabildim kulaklarımı.

Sen veda edecektin,
Ben mektup verecektim
Öyle `anlaşmıştık`. Ne sen veda edebildin,
Ne de ben mektup verebildim.

Sıcak bir sabahta ayaza büründüm. Ellerinin karşısında nasıl üşüdüm bilmiyorum ama güneş tüm gücüyle çalışırken insanın içinin titremesi dışına vurabiliyor bazen.

Ve ben;

Aldatıyorum kendimi

Yüzüme vuruyor sensizliğin ayazı
Gelsen
Bahar gelecek
Düşünsen
Okyanus

mirfanK’10
[Ankara]
Blog

Aniden

Sızısına uyandım rüyamın
Utandı düşlerim güzelliğinden
Ve
Bir tövbeye büründü tüm sözlerim
Aklım çıktı yerinden
Aniden.

mirfanK’10
[Aniden]
Blog

01:51

Saat ilerlemeyi kesti ve bunu büyük bir marifet saydı.
Konuşmaya başladığın andan itibaren bıraktı işi gücü akrep, yelkovan, hayat, dünya falan, filan…
Kim ne yapsın ki? Ayaklandı her canlı. Donup seyrettiler bizi. Saygı duruşuna geçti kedilerim gözlerini diktiler bana, gözlerimi izlediler konuşmaya başladığın andan itibaren.

Suskunluğunun hayaline aşık olan ben, sesine mevsimleri şaşırttım. Sokak lambalarının ışığında yağan pembe kar bile özlemiş seni. Tane tane düşerken yere adının fısıltısını duyuyorum rüzgar sesinden, dallar utanıyor belli. Bırakıyorlar üzerlerinde ne varsa yerin gücüne.

01:50’de sesinin ihtilali başladı hücrelerimde. Tek tek ele geçirdin yeniden kazandığın “beni”. Zaman durdu dedim içimden, yağan kar taneleri yalanladı beni saatlerce, belki aylarca belki yıllarca. Belki bir asır gitti ömrümden. Sen benden bahsettin, ben senden. Ne sen seni biliyorsun, ne ben beni. Ama biz bizi biliriz.

Sana sorsam “lafı bile edilmez mikroskobik bir zaman”  bana sorsan “On senesi ömrümün…”

Zifiri karanlıkta gözleri kapalı bir adamı oynadım on sene. Bir kızım doğdu o gecenin koynunda. Senin gülümsemene, kahkahana benzeyen bir canlı daha düşledim. Sen kadar sevilmedi gönlümde.

Uyku gelse 01:50’de, ölüm gelse yine o saatte;
Eğer tarihe geçecekse adım
En çok seven diye.
Yine seni sorgulayacaksa gazeteler
En çok sevilen diye;
Uykunun en derinine hazır bir “Ben” bulacak ölüm,
01:51’de.

mirfanK’10
[Zurna, Halay, Uzunhava]