Blog

Sen misin Yağan?

sen misin yağanSuratımın en sevdiğin tarafı
En sevdiğin kentin
En sevdiğin sularında giden
Bir vapurun camına yapışık.
Aklımda sen
Hayallerimde sen
Belki yağan da sensin.

Gözümden bir yaş yüzdürdüm cama doğru
Bir yağmur damlasıyla birleşip denize karıştı
Akdeniz kucakladı bizi
Sen yağdın sandım
Alabora oldu düşlerim
Seni aradı
Kayıp ellerim.

mirfanK’10

Blog

Seni Sana Anlatmak

seni sana anlatmak
Zor şey seni sana anlatmak
Aynaya bakmanı sağlamak gibi.



Senin bilmediğin şeyleri anlatıyorum
Şaşırıyorsun,
“Bu mu sevgin diyorsun” haliyle.
Oysa özünü anlatıyorum senin.

Sendeki akrepten, yelkovandan bahsediyorum.
Yalvarıyorum heba etme kendini başka ömürlerde
Bir daha gelmeyeceğiz ki bu dünyaya.
 
Bırak ellerim kölen olsun,  
Döndürsün dünyayı etrafında.
Güneşsin sen, biliyorsun

Bırak
Döndüreyim dünyayı etrafında

Bırak
Yaşasın insanlar  
Günleri, ayları hatta yılları yaşasınlar!

Bırak
Allah’ından bulsun bizim olmayanlar!

Bırak Aşığım Bak.

mirfanK’11
Blog

Karton Külleri

Bazen
Vazgeçilmiş düşlerin en uğrak limanıdır
Karton külleri.

Yine de gidenlere en çok burada ağlanır.
Bu yüzden
Kabarıktır bu limanın
En güzel yerleri.

Çırılçıplak düşler uğrar bazen.
Çizikler içerisindeki bedenleri,
Karlar altında üşümüş elleri ile
En masum sevgililer gelir.

Seni gözlüyorlar şimdi bir fenerden.
Batmış bir geminin enkazında arıyor seni ellerim.
Bir umut ya
Belki çıkarsın bir kayanın dibinden
Seslenirsin
Belki

Küllenmiş kalbim
Belki gözyaşlarınla kabarır
Tekrar
Kim bilir
Belki…

mirfanK’10
[Ankara]
Blog

Hayaline Mektuplar – I

Sevgilim;

Deyip başlamak ne kadar güzel olurdu diye düşündüm uzun uzun. Hayaline yazıyorum, bunu hayal dahi edemiyorum. Hayalin okusa bunu, bunu düşünemem, şahit olamam, dayanmam. Neyleyim ki insanlar kurduğu hayallerin yüzde yetmişinin gölgesinde otururken ben enkazlarında “Sevgilim” diyebileceğim -seni- arıyorum. Bu düşüncelerle uzayıp gidiyor mektubum. Kalemimle kağıdı dövüyorum, bu ses beni kahrediyor oda arkadaşıma da ninni gibi gelip uyutuyor. Kelimeler yetmiyor diye yakınırlardı çok görürdüm. Neyi çok gördüysem başıma çıktı; bunu da çok söylerlerdi ben yine çok görürdüm.

Çok gördüm…

Zifiri Karanlığım;

Günahların bedenime işleyişini fazlasıyla hissettiğim bir anda geldi çattı “Bayram”. İçim fazla buruk, fazla kimsesizim. Sessizliğim bu yüzden belki ama kapanmadım içime. Odanın tüm ışıklarını kapattım, seni anımsattı bir ağaç dalının gölgesi. Karşıma aldım seni biraz bahsettim durumumdan. Kötü olmanı hiç istemem bilirsin, bu yüzden anlatmadım fazla ahvalimi. Yatağımın üzerinde bağdaş kurup öylece düşündüm. İşlediğim günahların acısı mı çıkıyor bedenimden diye; oysa ki günahın büyüğüyse seni sevmek gibi sevgi ölçütleri kullanır insanlar. Bir dumanda yitip gidiyorum bu gün. Kanımı donduruyor soğuk, iliklerime kadar işlemişsin diyorum inanmıyorsun. Bir kenara not etmişim bazı şeyleri. Yanımda not defterim açıp bakıyorum çok yol kat etmişim sende. Tanımaya başlamışsın beni diyorum kendi kendime. Ama bir de dönüp geçmişime “Bu seviyeye gelebilmek için” vazgeçtiklerime, kaybettiklerime ve kazandıklarıma bakıyorum. Kaybettiklerimi ve vazgeçtiklerimi bir kefeye koyarım tek celsede, öyle yapıyorum. Bu gece milad benim için. Başlatıyorum çok şeyi. Kazandığım “temizlik” olgusunun yanında kaybettiklerim ve vazgeçtiklerim “hiç” kalıyor. Yüreğimi senle doldurdum, ter temiz ve yumuşacık. Kirlilerimden kurtuldum ve ellerimi açtım Yaradan’a; “Hayatım bu temizlikten ibaret olsun!” diye. Her şeyi gören, bilen, yaratan, düzenleyen o ya; kimin neyi yaşaması gerektiğini de “O” bilir, kimin neyi hak ettiğini de… Şimdi yüzüm bir gülüşüne hasret, karşımda sana hazırladıklarım. Belki asla ulaşmayacak sana, belki de bir gün “Yeter artık” diyeceksin benim hakkımda ve ileride bir gün beni anımsatan bir olay yaşadığında “küçük bir tebessüm” edip geçeceksin. İhtimal bu ya, sokak adı bile olsa ihtimal; elbet bir numarası vardır. Aynaya bakmayalı uzun zaman oldu, bardaktan yüzümün yansımasını seyrediyorum. Sakallarım yüzümü saklamış, yüreğim gözlerimden okunuyor ama. Senden bahsediyorum ya kendi kendime ışıl ışıl olmuş gözlerim. Kağıt kalem çok uzak kalmış bana o yüzden düştü çenem kusura bakma. Bir başlangıcın arefesinde döküldü ilk kelimelerim ve kimsesiz bir bayramda devam ediyor… Beni düşünüp bekleyenler arasında mısın bilmiyorum ama can fazla yok gözümde bugün. Nedenini bilmiyorum ama kötü uyandım, çok uyudum. Çok uyumayı sevmem aslında. Bir gün öncesinde rüyamı süsledin, bugün gelmedin ondandır belki kötülüğüm.Yüreğime şefkatten uzaklaşıyorum, saçlarıma giden ellerim artık mutlu değil. Can çekişiyorum, yaşadığım yerden veya yaşadıklarımdan değil ama. Bu mektubu okuyamayacağın için, diğer sayfaya geçerken parmağını dudağına götüremeyeceğin ve her harfimde sana olan aşkımı göremeyeceğin için can çekişiyorum.

Sustur bütün gerekli gereksiz her şeyi, yitik şarkımız çalsın
Her mısrasında dolsun gözlerim,
Ben ağladıkça bir annemi

Bir de seni
Özlerim.
Özledim.

Kağıdın sonu gelince susuyor mektubum, yüreğimin sesini kısmaya cesaret edemedim heünz ve ne kadar deli olsam da böyle bir delilik yapmayacağım.

Resmi bitiriyorum mektubumu.

İyi dileklerimle, Sevgiyle kal.
Seni seviyorum.

P.S: Elektronik ortamda eklenen fotoğraf; mektup serisinin özünü oluşturmaktadır, Murathan Özbek’e teşekkürü büyük bir borç bilirim.

mirfanK’09 ´CZ´[Dünaydın Sevgilim – Bir Umut, Bir Işık]
Blog

Aynı Telden

Bulut

Var ya yokluğun,
Sefalet gibi,
Daha çok
Bir öksüzün feryadı gibi.

|||

İyi ol dediğinde
Hala salağı oynayabiliyorsam
Seni hala nefesim kadar çok seviyorum demektir.

Bağışla bir mektup yazamadım sana
Titredi ellerim,
Rezil oldu paha biçilemez sevdam
Ucuz kağıt parçalarında.

Yatağımda kalbin atsa bir gün,
Onun şiddetine uyansam,
Yastığımdaki kokunla avuturum kendimi,

40 yıl,
40 gece.

Ve

Beni böyle perişan eden;
Yokluğunun varlığıyla,
Varlığımın yokluğu.

mirfanK’09

Blog

Musluktan Aşk


Aşkından bir damla damlat ki yüreğime


Yeşillikler içerisinde büyüsün
İçimde yaşayan çocuk.

Adım geçtiğinde kaç kez nefesini içine çekiyorsun kim bilir.
Gündüzler kısalıyor, uzuyor geceler bilmiyorsun.
Sen bir dilek tutuyorsun parlayan yıldızlar kaydığında, ben nöbetini tutuyorum o gecelerin.
Bir gecesi vardır her insanın hayatında
Her gece başını yastığa dayadığında
Sabaha kadar başında beklediği
“Bir gecesi” vardır her insanın.

İçinde yellerin estiği bir dağ evinin
Gölgesinde kalan fidanım belki
Belki yüzyıllardır akan suyun
Geçmediği tek yolum.
Camdan tavanı olan
Bir “düş” eviyim sensiz.
Seyredince yıldızları
Saçıyla oynuyorum içimdeki çocuğun,
Uyutuyorum
Büyütüyorum.
Ama
Görünce seni suyum, yolum, gölgem, evim
Yeşilmiş gibi davranıyor içim,
Büyüyormuş gibi yapıyor
İçimde
Yaşayan
Yaşlanan
Çocuk.

mirfanK’10
Blog

İki Kol Arasındaki Boşluk

Diri

Zamanı geldiğinde
En büyük zamanları toprağa gömebilmekmiş
Hasretin / Yokluğun

Canının yarısı koparılmış, başka bir yere götürülmüş ve tek damla kanın akmıyor. Öyle düşün. Ama "hiç özlemedim seni / özlemek dostluktandır." İçimde bitmek tükenmek bilmeyen bir sen, sermayem avuçlarımda kalan kokun. Biter diye cebimde saklıyorum. Farkındayım aslında bir gün karşılaşmak için yaratılan bir duygu bu, sana olan hislerimin sivilcesi gibi. Ama dokunmuyorum. İlacı zaman değil, biliyorum -sensin-

Velhasıl;

Müptela olmuş kalbime
Bir kramp gibi yokluğun
Önceleri
Merdaneye girmiş bir acı idim
Çıkınca
Aşk oldum.

Aşık

mirfanK’10

Blog

Yokluğun

Aşk

Yokluğun, yaşananları getiriyor gözümün önüne
Sanki hepsi bir rüyaymış gibi.
Çöpü kalmış bir tatlının dibine bakan
İki aşığı anımsatıyor yokluğun.

Külsüz bir sigaranın
Son nefesi gibi değerli seni düşünmek.
Ölüm korkusu gibi yokluğun,
Ne kadar kaçsam da bir gün yaşayacağım.

Gözlerime oturan bir ağırlık yokluğun
Dayanamıyorum.

Ruhum sıkılıyordu,
Şimdi bulamıyorum kendimi,
Kalemimle kağıdı
Denk getiremediğim gibi.

Sarhoşluğum senden kalma
Hala her sarhoş oluşumda
Burnumun ucunda bitiyor hasretin.

Ve şimdi;
Yerini doldurmak isterken ben,
Kıymetini daha çok anlıyorum.

Bir gün duyarsan sesimi
Bu ücra mısralarda
Tebessüm edip
”Sevmiştim
Seni”

Diyeceğim
Emin ol.

mirfanK’10 ~ Dünaydın Sevgilim / Yokluğun.

Blog

Tebessüm

tebessğm

Adının kelimeler arasında karıştığı bir gün oturdu yüzüme tebessüm.
Gelişine verdim bu adı
Ağaçlara senin adın
Bebeklere senin adın
Yokluklara
Hasretlere
Olmamışlara
İmkansızlara senin adın…

Biliyorum şu anda "O" uyuyor ama,
Biliyorum şu anda "O" yarı ölü ama…
Ben rüyalarına sevgilerimi gönderiyorum.
Ve biliyorum,
Bir gün tüm uykularını süsleyecek bir isim
Ve onu sonuna kadar çekeceksin ciğerlerine.
O nefes seni çok mutlu kılacak biliyorum.
Belki yanımdayken arifesini yaşıyorsun o mutluluğun
Belki de o mutluluğa bir adım yaklaşıyorum.
Ama o nefesini dışarı vermeye çekineceksin.

Velhasıl;

İçimde körebe oynayan bir çocuk var şimdi.
İki eli de karşıda ve boş ama yüreğiyle seni arıyor.
Birazdan gözyaşlarınla boğulacak.

Bilmeni isterim ki;

İşte bunu bilmek
Beni kahrediyor…

mirfanK’10
[Tebessüm]

Blog

Ne Yüzle?

250

Sorduklarında sende “sevdim” diyeceksin ya,
Ona yanıyorum.

Nefes gibi çekerdim içime kokunu,
Aramızda yollar varken Dünyayı durdurur,
Yanıma alırdım yokluğunu.
Şimdi soracaklar sana
Sen de “Sevdim” diyeceksin ha?

Akşam olurdu da kafamı yastığa koyduğumda
İyilik dilerdim Tanrıdan ama
Önce senin adına.
Şimdi ellerim nasır tutmuş soğukta yürümekten
Ve seni düşünüp o soğuğu hisetmemekten,

Şimdi soracaklar sana
Sen de Sevdim diyeceksin ha?

Sevincinle ağladım da büyüdü o yaseminler
Şimdiki gözyaşlarım fazla tuzlu ve öldürüyor adının geçtiği her canlıyı.
Fakat ben yine de
İçimde sana kıyamayan bir çocuk besliyorum.
Sense metruk gecelerin koynunda
Başını yastığa rahatça koyuyorsun.
Şimdi soracaklar sana;

Sen de Sevdim diyeceksin ha?

Sen kendi ellerinle terkettin
Geçmişi,
Hayallerimizi,
Başlayan geleceğimizi.

Ben de ellerimle kurduğum
Dünyayı başkalarına bağışlıyorum
Ve
Seni aldığım yere bırakıyorum.
Seni ben yaratmadım
Tanrı affetsin.

mirfanK’11

Blog

Karanlık

viyana

Bu gecenin gelişi
Senin yokluğundandır bilirim.
Ay doğdu
Güneşin müsvettesi gibi gökyüzü.

Ömrüm bu balkonda geçti
O yüzden her gece bu balkondayım.
Kazdığım çukurlar orada hala;
İlk salıncağım
Gözyaşlarım
Kalbimin ilk hızı duruyor şu ağacın dibinde.
Az ileride ilk isyanım var.
Ona bakınca yüreğim sızlıyor gibi.
Çocukluğum dolduruyor gecemi iyice.
Ceplerimi yokluyorum
Acaba
Sakız param var mı diye.
Gökyüzüne bakıyorum.
Hiç kıpırdamadan duruyor yıldızım.
Sen bilmezsin ama o yıllardır orada
Adını "sen" koyuyor
Tüm dileklerimi bağlıyorum bacağına.

Kayıp gidersen eğer
Işıklar saçarak

Bil ki;
Onlar gidişinin kutlaması değil,
Bitişimin gözyaşlarıdır.

mirfanK’11

Projeler

Lisanslı Sporcular Yetiştirme Projesi

Eğitim Gücü Spor Kulübü Antrenörü İrfan Kurudirek, NHL Toronto Maple Leafs oyuncusu Alman Marcel Mueller

“Lisanslı Sporcular Yetiştirme Projesi” kapsamında Erzurum’a gelen NHL’de Antrenörlük kariyerine devam eden Clément Jodoin ve Alman NHL oyuncusu Marcel Mueller Eğitim Gücü Spor Kulübü’nün buz hokeyi antrenmanına katıldı.

Antrenör Jodoin antrenmandan sonra yaptığı basın toplantısında “Tesislerden sonra en büyük yatırım antrenör üzerine olmalı. Antrenör ve alt yapıya ne kadar önem verirseniz o kadar başarılı olursunuz. Çocuklar bu spora başlarken kısa süreli çalışmalarla değil, uzun vadeli çalışmalara katılmalı. Yoksa bir günlük iki günlük, hatta bir kaç aylık eğitimlerle başarı gelmez” dedi.

Blog

Zirve

irfan 159

"… size yazılmış ve üzerinde sevdiğinizin kokusu bulunan bir notu kokusu kaçmasın diye ağzı kilitli bir poşete koymaktır özlem."

~

Derin derin iç çekişlerin karşılığı hala bir soğuk nefes. Sorma, bildiğinden de beter bir halde artık bu kütle. Ama bir tek sana göre "beter".

Ağzı açık insanların hala. Ellerini kalplerine götürüyorlar her adın geçtiğinde. Bazen keşke hiç tanışmasaydık seninle diyorum. Çünkü kiminle kıyaslasam seni hep sen kazanıyorsun.

Rüyaların en mükemmel süsüsün. Sabaha çıkmıyor bir türlü görüntülerin. Karanlık bir odada sürekli banyo halinde düşlerim. Her birini resmediyorum ama unutmamak için değil, bir gün sana verebilmek için.

Yakında, çok yakında üzüm verir ağaçlar dedi annem. Tam bir milyon yıldır bahçeyi izliyorum.

. . .

Bisiklete binen bir çift gecenin tüm korkusunu delerek gezdiler gözümün önünde. Gözümün içine gire gire! Yan yana gelip el ele tutuştular, yıldızların kayboluşunu seyrettim. Sonra yıldızlar fazla yakınlaştılar, sana söyledim. "Söyle haddini bilsin hepsi" dedim. Bir güneşin sesini dinler elbet bu tabiat. Dinlemeli diye düşündüm.

Sonra bir gece elime doğdu bir yavru.
Elimdeyken yedi aylıktı.
Senin adını verdim
Şimdi senmişsin gibi büyütüyorum
Adınla
Aşkınla
Her bakışınla.

mirfanK’11

Blog

Salıncak Çocukları

salıncak çocukları

Sabahın en erken saatiydi “Sevimli Kahramanlar” ve gün gerçekten o kahramanların tebessümüyle geçerdi. Beslenme çantası koşuşturmasıyla geçti okul zamanı ve okulun en güzel yanıydı “kar tatili”. Ayaz kokan havalarda saatlerce süren futbol maçlarıydı bizimkisi, gol atanlar Tsubasa, kaleciler Zubizaretta idi. Fruko ile sonlanırdı ya o maçlar. Herkes on yüz bin milyon baloncuk yutardı terli terli.

Güneş yerini yıldızlara bıraktığında deri kayış çıkardı belden ve hazırlanılırdı koşmaya. Soğuk ve büyük bir taş seçilirdi “kale” için. Cepte sakız parası bile yok, bir taşa tükürülürdü  “yaş-kuru” atılması için ve belirlenirdi kayışı kimin saklayacağı. Apartman balkonları, araba egsozu, logar kapakları, ağaç dalları. Artık ebe olanın inisiyatifine kalmıştı tırmanacağımız yerler. Ebe kayışı saklayıp “kayış kızdı” diye bağırdığında dedektif olup arardık didik didik. Herkes birbirini kollardı kayış yememek için. Ebe’nin “sıcak-soğuk” diye yakınlık belirten yönlendirmeleriyle kan ter içinde koşuştururduk. Hiç olmayacak bir yerden çıkardı ya kayış? Kaleye ters köşede kalırdık ya? Bacaklarımız kızarana kadar koşardık, hem kayış yerdik hem de koşardık. Ebe ağaçtan düşerdi, kayışı sakladığı araba ansızın basıp giderdi. Böyle sarsıntılarla biterdi oyunumuz ama bilirdik gülmeyi.

Erzincan depremiyle sarsıldık bir gün de, sokaklarda kaldık sabahlara kadar ama korkmadık sallanmaktan yine kızdırdık kayışları. Eğer Pazar günü oyun oynanıyorsa fazla uzun tutulmazdı çünkü “Bizimkiler” beklemezdi. Yine el işi ile ilgili verilen ödevler anneye yaptırılırken Dokuz aylık oynanırdı gün bitene kadar. Kalecinin bacak arasından geçirilen gol o günün şerefi sayılırdı en çok gol yiyen “anne” en az gol yiyen “baba” olurdu oyunun sonunda, akşam yemeğinde konuşulurdu ve anlatılırdı oyun. Tasolar biriktirilirdi, bilye koleksiyonu yapılırdı hatta futbolcu kartları vardı anne tarafından evi gereksiz yere işgal ettiği söylenen.
Biz çocukken bilgisayarlar yayılmamıştı bu kadar. O yüzden kendi oyunlarımızı kendimiz icat ederdik. Var yok bir tane atarimiz vardı onun da iki günde bir adaptörünü yakardık veya tüm oyunları bitirip komşulardan “kaset” dilenirdik. Okuldan kaçıp atari salonlarına giderdik ve bütün paramızı yatırırdık o jetonlara. Oyunları bitiremezdik ama akşama kadar eğlenirdik ve eve geldiğimizde gözlerimizin kızarıklığından anlaşılırdı gün boyu nerede olduğumuz. En büyük ceza olarak bilinirdi“Sokağa çıkma yasağı” ve takdirli karneye en büyük hediyeydi “Patates kızartması”.


Sıcak bir yaz sabahına uyandık sonra başka bir kentin çocukları sallanmıştı salıncak gibi olan evlerinde ve belki de ölmüştü birçoğu. Annelerinin feryatlarını annelerimizin dizine sarılarak izledik. 17 Ağustos 1999’da büyük bir kutu koyuldu mahallenin ortasına; tasolar, bilyeler, kayışlar, futbolcu kartları, atari kasetleri ve hatıra defterlerimiz dolduruldu.

Çocukluğumuzu doldurup gönderdik ve kaldığımız yerden devam etti “Salıncak çocukları”

mirfanK’11
Blog

Ölelim

Ölelim
Aşk bu; giderken sağda, dönerken soldadır.

|||

Veremediğiniz sadakati isteyemezsiniz kimseden. Buna hakkınız yoktur. Bir bakıma insanın kendisine ihanetidir sadakat çünkü bir başkasına gösterdiğiniz sadakati kendinizden çalarak gösterirsiniz. Aldatamayan değil, aldatmayan insanın durumudur. Çünkü sadakat bir duygu değil alınan bir karardır.


Bir aidiyet halinin dışavurumu olarak görülür hep. “Ait olan insan sadıktır!” ne büyük palavralarla büyüdük değil mi? Karşıdakiyle aynı devirde sadakat göstermek beceremediğimiz bir sanat. Bir eksik veya bir fazla ile kaybediyoruz. Evet, kaybediyoruz çünkü gidenler kaybedenlerdir. Gece gidilen çift şeritli bir yol düşünün, iki tarafı da şarampol ve yolda ölmüş hayvanlar var. Sürekli gözünüz açık olmalı. Düşene bir de siz vurmamak için gözünüz sürekli açık olmalı. Şeridinizde kalmalısınız, yoldan çıkmamalısınız ve ölü hayvanlara dikkat etmelisiniz.

Malum gittiğiniz yolun adı aşk. Yani aşkınızı ölçülü kullanmalısınız. Yarı yolda bitmemeli hissettikleriniz. Üzerinde bulunduğunuz şey sadakat; epey bir yol kat etmelisiniz(!). Yol ilerledikçe kavşakların sayısı azalır ve yavşakların sayısında bir artış görülür. Dönemezsiniz. Ölü hayvanlar dirilmiştir. Bunu sırf ilişki olarak değerlendirmemek gerekir. “Bir şeye sadık olmak” karakteri yaşama uyarlama halidir. Kendinize karşı hissettiğiniz yükümlülük sizi bu yola çıkardıysa eğer önünüzü görmek için sadece gözlerinize ihtiyacınız var.

Giderken sağınızdadır aşk / Sağdır
Dönerken solunuzda kalır / Solgundur

O’nu ellerinle parçalarsan senin,
Kıyamazsan başkasının izi olur.

mirfanK’11
Blog

Çalıyor, Mabel Matiz Çalıyor!




Mabel Matiz Çalıyor!

 

Yıl 2009,Sonbaharın da sonundayız.

Yer, Brno-Viyana treni.
Gündüz baya tırmalamış geceyi, gece de hüznüyle çökmüş üzerimize. Biz altı arkadaş gezmeye gidiyoruz. O zamanlar “Dünaydın Sevgilim” doğmamıştı. Ana rahmine düşmüş ve kimseden habersiz filizleniyordu.

Işıklar kapanınca biz müzikle başbaşa kaldık.
Uykumuzda geldi haliyle, uykuya geçmeden önce Sema kulaklıklarını kulağına taktı ve birini de bana teklif etti. Norah Jones ile başlayan müzik yolculuğumuz Mabel Matiz‘de sona ermiş.

Ama ben uyuyordum.

Viyana gezisi bittikten sonra tekrar Çek Cumhuriyeti’ne döndük.
Döndük ama dilimde sürekli bir şarkı;

“Uykular sapsarı..”
Sema bu neydi diye soruyorum, o da anlamıyor haliyle.

Sonra bir gün Sema’nın ipod’una bir dosya atmam gerekti. O sırada “Yol Müzikleri” diye bir dosya görüp gayr-ı ihtiyari bilgisayarıma kopyaladım. Nerden bilecektim o yol müziklerinin beni apayrı bir yola sokacağını?

|||

Tarih hala 2009.
Ayazdan nefes alınamayan bir kış akşamı
Odamda birkaç satır yazmak için cebelleşiyorum, bir taraftan da kendimi “kitap yazmaya” hazır hale getirmeye uğraşıyorum. Başlayıp sürdürmem gereken “Dünaydın Sevgilim” isminde bir kitap var ve yazmam gereken epey şiir&hikaye var.

Yol Müzikleri sıradan gidiyor.
Sonra kulağımdan giren müzik beynimi parçaladı.
Bu Mabel’in sesiydi,Mabel Kül Hece’ye başlamıştı ve o pamuk sesiyle söylüyordu. O günlerde o seste bulduğum huzuru başka hiçbir şeyde bulamıyordum. Günümde de farklı sayılmaz.

Sırasıyla;

Kül Hece
Arafta
Hercai Menekşe
çaldı.

Mabel’in müziğiyle tanıştığım o geceden sonra her gecem Mabel’in eşliğinde yazı yazmakla geçti. Yeni yıl akşamı benim için sadece Mabel, Şarap ve Yazı vardı. -ki bütün yılım böyle geçiyor.

Sonra Mabel’i merak ettim.

Çünkü Mabel demek benim için kuruyemişçilerde satılan kahverengi naneli sakız demekti. Bunu pek kimse bilmezdi ama Mabel biliyordu.

Mabel ile tanıştım.
Onunla konuştukça, sohbet ettikçe ne kadar mükemmel bir insan ile tanıştığımı farkettim.
Geçen her saat “Sizce de mükemmel değil mi?” sorusuyla doluydu. Şarkılarını dostlarımla paylaştım, fırsat buldukça, onu yakaladıkça bana verdiği hazzı anlattım.

Yıl 2011,
Bir gün yazdıklarım
Beğenildi, kitaplaştırılmak istendi
Ve “Dünaydın Sevgilim” adına kavuştu.

Kitaplarıma kavuştuğumda yaptığım ilk iş “Mabel’in” kitabını ayırmak oldu.
Ona özel imzalayıp göndermek istiyordum, nitekim öyle oldu.
O kadar içime işledi ki Mabel, ondan kitabın son sayfasında bahsettim.

“O söyledi, ben yazdım.”
Mabel Matiz çıktı,
23 yıllık ömrümde
İlk kez bir albüm daha çıkmadan içindeki tüm şarkıları ezbere biliyordum.

Gittiğim her yere götürdüm Mabel’imi. Her yerde dinledim.
Her şarkısı favorim oldu ve ben onu ezberlemekten hiç bıkmadım.

Dünaydın Sevgilim’in ilk imza günü olduArka fonda çalan
Yine Mabel idi.

Mabel söyledikçe gururlandım, Mabel çaldıkça ruhumdan bir şeyler ben güç aldım.

Bunları yazarken albümü yanımda ve bakıyor bana o resim yeşil yeşil.

“Mabel söyledi, ben yazdım.”

Mabel’im
İmza sırası senin.

Artı ve eksilerimle.

mirfanK`
Söyleşi

KaraSu Edebiyat / Söyleşi

Bizleri “yokluğa” doyuracak bir yazar ile tanıştıracağım sizi.
Bülten maillerden birinde rastladığım kitabını okudum ve siz değerli okurlarımız için bir söyleşi hazırladım.

Keyifli okumalar.

Gülten Yaşar.

Aşkın Genç Kalemi İrfan Kurudirek ve “Dünaydın Sevgilim!”

Öncelikle kitabınızın kapağı mükemmeli temsil ediyor ve ilk sayfalarında bizleri farklı olan tarzınızla ağırlıyorsunuz. “Onsöz” ile başlamanızın sebebi nedir? Farklılık yaratmak için mi “Önsöz” yerine “Onsöz” yazdınız? Ne düşünerek doğdu “Onsöz?”

– Sayfalarca birilerine teşekkür etmek veya kitabın oluşum sürecinden bahsetmek beni çıkmaz bir yola sürükledi açıkçası. Çünkü yolda görüp selam verdiğim herkesin o kitapta emeği olabilir. Kapak tamamiyle fotoğraf sanatçısı Murathan Özbek’in eseridir ve aynı şekilde benim için de mükemmeli temsil ediyor.
Onsöz bir kaçış yolu olarak görülebilir aslında insanların rakamlarla aralarının iyi olmadığını biliyorum. Farklılık yaratmak isteyen bir yazar olarak algılanmak istemiyorum onsöz benim rakamlarımın haykırışıdır.

Benim için okuması keyifli bir haykırıştı.
Mutlaka bu soruyu yüzlerce kez yanıtlamışsınızdır fakat ben bir cevapta okurlarımız için isteyeceğim:
“Dünaydın” İrfan Kurudirek için ne demek?

– Teşekkür ediyorum. Evet sizin de belirttiğiniz gibi çok sık karşılaştığım bir soru bu. Bu sorunun cevabını kitabın okurlarına bıraktım, kitabı okuyup bitirdikten sonra “Dünaydın” onlar için ne ifade ediyorsa benim için de öyle. Fakat mutlaka İrfan Kurudirek’in “Dünaydın” açılımı var: “Geçmişin aydınlanması ve buna paralel olarak geleceğin kararması.” hayatımda girip çıkan veya hayatımda olan insanların geçmişlerini aydınlattıkça geleceklerinin karardığını fark ettim o yüzden bu şeklinde tanımladım hep, kitapta okuyucuyu bu yöne çekiyor.

Kitap birisine ithaf edildi mi? Yani içerisinde yer alan şiirler, hikayeler bir yaşanmışlığı yansıtıyor mu?

– Hayır, kitap kimseye ithaf edilmedi. Şöyle ki kimsenin üzerine alınacağı bir şey yok o kitapta. Çoğu hayalimin içerisine yaşanmışlıkları abartarak karıştırdım ve ortaya o şiirler / hikayeler çıktı. Her gece uyumadan önce okuyup şaşırıyorum, aslında var olmayan birçok şeyi abartarak yazmışım. Bu da büyüyüşümü simgeliyor sanırım. Hayatıma girip çıkan veya hala hayatımda olan insanlara ait izler mutlaka vardır ama ben okuyunca o izleri göremiyorum, yazıya dökülüp okuyucuya sunulduktan sonra hepsi unutulmuş benim için.

Peki aşk İrfan Kurudirek’in olmazsa olmazı mıdır?

– Kesinlikle.
Hayatımın her evresinde aşkı yaşadım, bu ilişki anlamında değil yanlış anlaşılmasın. Dinlediğim bir şarkı veya hiç tanımadığım bir insan olabilir aşık olduğum şey. Sırf bir şeyler yazabilmek için aşık olduğumu hatırlıyorum. Bununla ilgili bazı internet sitelerinde “Edebiyat için insan kullanmak” deniyor, ben bunun tanımını bilmiyorum.

Kitapta hikayenin ve şiirin ışığını aynı karede görüyoruz. Peki sizin için şiir mi öncelikli yoksa hikaye mi?

– Şiirin yeri çok farklı, hala yazabildiğimi düşünmüyorum. Hala dediğime bakmayın uzun zamandır bir şiir yazabilmek için çabalıyorum. Hikayeye daha yakınım okuyucuya daha rahat ulaşabiliyorum. Ama şiir zor, şiir tütsü gibi. Ama şair ve yazar olarak anılmak, bunun hissi çok ayrı.

Şüphesiz insanlar bu aşkın sahibini tanımak isteyeceklerdir. İrfan Kurudirek 3 kelimeyle kimdir?

– Bunu anlatmak çok zor. İnsanın kendini üç kelimeye sığdırması ayrı bir yetenek bence, ama soruyu havada bırakmamak için cevaplayayım: “Aşk – Uzun – Deniz”

İrfan Kurudirek için hayat nedir?

– Doğruluk, sadakat, vefa, saygı. vb.
Bunlar birleşince hayat yapıyor benim için, bir tanesi bile eksik olsa yarım yamalak gider her şey. Bunlar olmayınca beş para etmiyor insan hayatı. Çok şükür etrafımda bulunan ve sevdiğim insanlar bunların hepsini barındırıyorlar ben de gücümü onlardan alıyorum.

Kapak Fotoğrafına dönmek istiyorum tekrar, nasıl bir elemeden geçti fotoğraf?

– Hiçbir elemeden geçmedi. Daha önce de belirttiğim gibi fotoğraf sanatçısı olan değerli ağabeyim Murathan Özbek’e ait bir fotoğraf bu. Uzun zamandır kendisinin çektiği fotoğraflara hikayeler yazıyorum, bu fotoğrafı da görür görmez kapak olarak düşündüm ve kendisinden istedim. O da kırmadan yardımcı oldu. Başka bir kapak tasarımını “Dünaydın Sevgilim” için düşünemedim.

Beğenerek okuduğunuz kitap / şiir hangisi?

– Radyo yayını yaptığım yıllarda “Hasretinden Prangalar Eskittim” şiirini okumayı çok seviyordum. Beğenmek ve şiir kelimelerini yanyana getirince bu mükemmel şiir geldi aklıma. Kitaba gelince inanın onlarca sayabilirim ve birisini söylemek geri kalanlara büyük saygısızlık olacaktır. Sakın Şaşırma – Orhan Veli son zamanlarda beğenerek okuduğum bir kitap.

Dergi okur musunuz?

– Bir zamanlar K Dergi takipçisiydim. Sıkı bir şekilde okurdum fakat şimdilerde temin etmekte zorlanıyorum, değerli dergi editörü arkadaşlarımla da bu konuyu görüşme fırsatım olmadı. Bunun dışında internetten takip ettiğim kadarıyla edebiyat ile ilgili dergileri okuyorum. Sizin derginiz de bunlardan birisi benim için.

Peki “aşk” nedir?
– Bir sürü tanım yapılabilir aşk için. Herkesin tanımı farklıdır ve doğrudur.
“Aşk onunla aynı havayı soluduğunda daha az nefes almaktır.”

Bu tanımdan da etkilenmemek mümkün değil.
Türkiye’nin en genç yazarlarından birisiniz, hedefleriniz nelerdir?

– Daha fazla okuyucuya ulaşmak.
“Dünaydın Sevgilim” her kesimden insanın içerisinde kendinden bir şeyler bulabileceği bir kitap bana göre. Bu sebepten ötürü daha fazla okuyucuya ulaşıp onların yorumlarını dinlemek istiyorum açıkçası. Bu “hedef” denildiğinde aklıma gelen ilk şey. Onun dışında yapılmamış ve denenmemiş şeyleri okuyucularla buluşturmak istiyorum. İhtiyacım olan şey biraz zaman.

Yarışmalara katılıyor musunuz?

– Şimdilik hayır. Bir şiir yarışmasına katılacaktım onun da başvuru süresini kaçırdım. Şimdi hazırlandığım öykü yarışmaları var. Bu yaz onlara katılmayı planlıyorum.

İmza günü ve etkinlikler nasıl gidiyor?

– Kitap satışa çıkalı çok az zaman oldu bu yüzden planlamalarımı buna göre yapıyorum. Henüz yeterli zamanın geçtiği kanaatinde değilim. İlk imza gününü yakın çevremin isteği üzerine 5 Haziran 2011 Pazar günü 16:30’da Erzurum’da Vehip Atalay Kültürsarayı’nda gerçekleştireceğim. Onun dışında şimdiden imza günü ve söyleşi için teklif aldığım şehirler ve belediyeler var. Bunları duymak beni çok mutlu ediyor, dediğim gibi zamanı gelince daha çok etkinlik gerçekleştirmek istiyorum.
Bir sonraki projeniz nedir?

– Şu an Dünaydın Sevgilim’in doğuşu ve büyümesi ile ilgilenmekten başka bir şey düşünemez oldum ama şiirlerimi seslendirmek istiyorum. Kesin olmamakla beraber ilerleyen zamanlarda bununla ilgili bir şeyler gerçekleştirebilirim.

Mesleğiniz spor ve profesyonel olarak edebiyat ile uğraşıyorsunuz. Bu nasıl bir his ve çevrenizde nasıl karşılanıyor?

– Bu soru mükemmel evet.
Tarifi imkansız bir his bu. “Böyle bir yeteneğin var mıydı?” sorusuyla karşılaşıyorum sürekli. Sporu da en az yazıyla uğraşmak kadar çok seviyorum. İnsanlar ikisini bir arada bağdaştıramıyorlar ve gerçekten bazen bu benim için de zor oluyor. Girdiğim bir antrenmandan sonra şiir dinletisine gitmek için koşarak kıyafet değiştirip gidiyorum ve orada rastlaştığım insanlar beni görünce şaşırıyorlar. Sanırım resmi kıyafetim eşofman.

Çok eğlenceli bir söyleşi oldu bu.

Peki renk?

– Mavi.

Müzik?

– Mabel.

Fotoğraf?

– Murathan.

Aşk?

– Onsuz.

Film?

– İncir Reçeli

Tiyatro?
– Bir garip Orhan Veli
Doğa?

– Yağmur.

Kara?

– Huzur.

Son olarak okuyucularınıza aracılığımız ile söylemek istediğiniz bir şey var mı?

– Parçalanan hayatlarımızı cümlelerle yapıştırıyoruz, tutarsa ne âla.

Bizi de derinden etkileyen bir kapanış oldu.


Evet, sizi tanımak ve okurlarımıza tanıtmak benim için büyük bir şerefti, çok teşekkür ederim bizi kırmadığınız için. Şans sizinle olsun.

– Artı ve eksilerimle.

mirfanK’11

|||

Dünaydın Sevgilim
Okunuyor.

mirfanK’11
Blog

Göz Aydın!

119904

Dünaydın Sevgilim raflara yürüyor artık.
Tüm kitabevlerinden isteyin, ucu yazık mektuplar gibi derinlerinizde olsun. Hatta ısrarla isteyin kavga da edin biraz.

Ankara: Dost – D&R
İstanbul – İzmir: Tüm Kitabevleri
Erzurum: Vehip Atalay Kültür Sarayı.

Kitap ellerinde bulunmuyorsa yazdırıp temin edin.

En kolay yolunu göstereyim mi?

idefix.com’dan sipariş verebilirsiniz.

Artı ve eksilerimle

mirfanK’11

Projeler

Bir Dilek Tut, Yıldızlar Kayıyor!

Bir Dilek Tut, Yıldızlar Kayıyor Projesi, Erzurum, 2011

 

Yıldızlar Kayıyor Projesi Açılış Seremonisi, Sağlık Bakanı: Prof. Dr. Recep Akdağ, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı: Nafiz Özak, Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı: Ahmet Küçükler