Söyleşi

Televizyon Programı

04.07.2012 Çarşamba günü saat 17:45’te Kanal B’de Altan Alkan’ın konuğu oluyorum, Dünaydın Sevgilim, Karton Külleri ve gelecekteki kitap projelerimden bahsedeceğiz, beklerim efenim.

Kanal B: D Smart – 211, Kablolu TV K40, Digiturk 50. Kanal
Canlı Yayın

mirfanK’
Söyleşi

Karton Külleri İmza Günü

Eka Yapı-İnşaat’ın ana sponsorluğunda 23 Haziran Cumartesi günü saat 17:00-19:30 arası Erzurum Vehip Atalay Kültürsarayı’nda gerçekleşecek olan Karton Külleri imza gününe bekliyoruz.

Blog

Sonsuz Unutuş – Kadir Aydemir

Sonsuz Unutuş Kadir Aydemir’in 2012 yılında çıkarttığı öykü kitabı. Kitap 38 parçadan oluşuyor ve bu parçalar gerçekten çok kısa.

Okuduğum öykü kitapları arasında farklı bir yeri var bu kitabın. Hani “durum” kitabı gibi değil, kısa fakat uzun acıları temsil eden bir kısalıkta öykülerden oluşuyor.

Kitabı Ankara’da edindim, Erzurum’a da siparişini verdirdim. Her kesimden insanın okuması gerektiğine inanıyorum. Çünkü yol gösterici özelliği var Sonsuz Unutuş öykülerinin. Yani okuyunca geçen cinsten değil, hayatta karşılaşacağın bir duygu durumunda acil çıkış levhası gibi. Ne yapman gerektiği madde madde yazıyor.

Bu kısa kitabı uzun uzun anlatmak istemiyorum, favori öyküm: “İnciten Şarkı”

Kitap tüm D&R ve kitapçılarda mevcut, şayet yok ise yazdırabilirsiniz.

Blog

F Tipi Taksi Dolmuş

Bir burun çekme sesiyle dağıldık biz. Ama öncesi var; kucağında çiçeklerle taksiye binen kız, sürekli iç çekip dudaklarıyla şarkılara eşlik eden taksici ve sesi soluğu çıkmayan diğer üç yolcu.

İster istemez taksicinin dinlediği radyoya kulak verdik. Adını bile bilmediğimiz şarkı bitti, canlı yayına bir kadın bağlandı ve şarkı istedi:

‎[…] şey, ben, Erkan Oğur’dan Mamoş’u istiyorum, benden Adana F Tipi Kapalı Cezaevi’nde yatmakta olan Eşim’e gelsin. Son görüş günü onu çok kırdım, çok üzdüm, şu an dinliyordur herhalde, onu çok seviyorum. […] dedi ve kapattı telefonu, telefonun öbür ucunda bulunan, yani radyo programını yapan birkaç saniye sessiz kaldı, sonra Mamoş geldi.

Taksici apar topar bir sigara yaktı, kucağında çiçeklerle koltuğa sığmayan kız yaklaşık yarım dakika sonra burnunu çekti ve biz, arka koltuktakiler, birkaç damla yaş yüzdürdük F Tipine.

Düşünsene, dinleyip dinlemediğini bilmiyor bile.
Düşünsene, eline telefonu alıp paylaşamıyor, o an yaşadığı duyguyu bile.
Düşünsene, kaç zaman sonra ilk kez görmüş, kalbini kırmış, her saniye aklında, getiremiyor cümlesinin sonunu bile.

Düşünsene,
Ya da boşver, düşünme.

mirfanK’12
Blog

Yolun Biri

Mutluluğa giden birçok yol var elbet fakat en başarılı yollardan birisi kesinlikle “beklentileri indirgemek.”

Dışsal etkenlere bağlı ve sürekli değişken olan bu duygu durumunu içsel etkenlere bağlamak gerek bazen. Yani insan, en az, çevresinden bekledikleri kadar kendine bir şeyler katmalı. Sürekli ellerimizin arasında olduğunu düşündüğümüz için parmaklarımızı birbirine yapıştırıp öyle dolaşıyoruz. Hani şu “kayıp gidecek mi yoksa?” tedirginliği, ondan bahsediyorum. Belki mutluluğumuz parmaklarımızın arasında dolaşan rüzgâr olacak, biliyor muyuz? Hayır.

Sohbetini sevdiğimiz bir dost arasın diye bekliyoruz, küçük sürprizler hazırladığımız insanlardan bir -karşılık- bekliyoruz, çok çok eski arkadaşlarımızı yoklayıp mazide kalan ve kalması gereken o nadide sohbetlerin tekrarını bekliyoruz, eski sevgiliden -hatırlama- becerisini ve bunu -hissettirme- duygusunu bekliyoruz, çalıştığımız yerde alt ve üst kesimden -anlayış- bekliyoruz, iş arkadaşımızdan -pratik zekâ-, ailemizden -karar desteği-, arkadaşımızdan ansızın gelen -nasılsın?- sorusu, dolmuş şoföründen -kibarlık-, yeşilden bir önceki sarı ışık yandığı zaman arkadaki sürücüden -sabır-, hastane güvenliğinden -güler yüz-, kim olduğunun önemi olmayan birinden -iyi ki varsın-, başımızı yastığa koyduğumuzda aklımıza ilk gelen soruya, bir daha gelmemesi için okkalı bir -cevap-, yani uzun lafın kısası, kendimize etraflıca yaptığımız o bol süslü -insanlık- tanımının bir örnekle sağlamasını yapmayı bekliyoruz.

Ne çok şey!

Tüm bu beklentileri bir doz azaltmak, mutluluğa bir adım atmak demek.
Gerçekten.

mirfanK’12
Blog

İskemle

Murathan Özbek

Okan Bayülgen’e;

Avuçlarımdaki tırnak izleri konuştu: “Biraz daha bekle!”

Gözlerinin içine bakarken ruhunun can çekiştiğini görebiliyordum. Ama dudakları hiçbir zaman “bırak beni” acizliğine düşmedi. Onun yaptığı şeyin adı -fazla gurur- olmalıydı. Peki bunlar benim umrumda mıydı? Tabii ki hayır.

Dünyada en çok kıymet verdiği şeyi kaybeden birisi için yaşamanın pek anlamı olmuyor. Babamı kaybettiğimin ilk haftası bir sürü intihar girişimim olmuştu. Bazen küvetten topladılar beni, bazen pervazdan. Şimdi bunları sesli düşündüğümü göz önüne alırsak bu girişimlerimin hepsi başarısızlıkla sonuçlandı. Yani yine çuvalladım.

Şimdi onu anlayabilmem için birisinin gelip sokak ortasında ablamı deşmesi gerekir. Ama benim ablam yok. Üstelik birisinin ablamı bilmem kaç yerinden bıçaklayabilmesi için benim aptal olmam gerekir. Evet, şu karşımda oturan sürtük tam bir aptal!

Ablasının omzuna saplanan ilk bıçaktan sonra attığı çığlık vesilesi ile uçuşan güvercinleri seyredecek kadar duygusuz birinden bahsediyoruz. Neyse ki tam zamanında kapattım ağzını ve ısırdığı parmağım onu susturmaya yetti.

Gözümü kapatıp kolumu açtığımda bir damla terin alnımdan sıçradığını hatırlıyorum. Sonra kollarımda bir ağırlık hissettim. Cansız bedeni üzerime çullanmıştı. O kadar hırpalamışım ki tırnaklarını uzun bir süre silkelemek zorunda kaldım. Deri montumu kanın bulaşmadığı karlarda temizledim. Tüm bunlar olurken o aptal kardeşi de bir çöp tenekesinin yanına sığınmış yine aptal aptal bir kediye bakıyordu.

Kar kristallerinin sokaktaki tüm gürültüyü yuttuğunu anlayabilmem zor olmadı. Ama bu kar tanelerinin bana yaptığı en büyük iyilik ise sokakta kimseyi bırakmamış olmasıydı. İnsan tenine düşüp eriyen bir şeyden neden bu kadar korkar ki? Herkes evine sığınmış, camın önüne oturmuş, korkusundan perdeyi bile aralayamamış ve saçma bir romantiklik peşinde! Sokaklarda insanlar ölüyor sebepsiz yere!

Tahminime göre yaklaşık yarım saat sonra bu kan havuzu kapanacak, en iyisi sevgilimi çöpe atıp gitmeliyim. Giderken de kardeşini yanıma alayım. Malum hayat devam ediyor, ablasına kaldığım yerden kardeşine başlayacağım. Evet, sevdim bu fikri.

[…] […] […]

Ablanı sadece sevmiştim. Şimdi sıra sende.

-İlk bölüm sonu-

Fotoğraf: Murathan Özbek

mirfanK’12
Blog

[Kartpostal] Aramızda Mevsim

aramızda mevsim

“Şimdi hatırlıyorum, ellerim üşürdü yanan yüreğime inat; sen ağlardın bazen, ben bakamazdım. Aramızda kaç mevsim vardı sevgilim? / İnan parmaklarım açılsa sayacaktım.”

Sandalda midye dolma yediğimiz günlerde -30 dereceyi anlatıp gülerdik. Seferberlik çıkar, okullar tatil olur, orada aşk mı olur filan. Hatırlarsın mutlaka. Kusana kadar gülerdik, şimdi kusana kadar donuyorum sevgilim.

Çıkan şeyler arasında seferberlik yok, çocuklar okula güle oynaya gidiyorlar, hele sevgililer, içimi acıta acıta geziyorlar el ele. Sen de her iki anlamıyla burnumda tütüyorsun.

İnsan burada sigarayı bırakabilir, duman tiryakileri için çok ideal. Doğal içiyorsun zaten. Bazen bu durum aleyhine oluyor, iç çektiğini anlıyorlar nefesinden. O yüzden seni andığımda yavaş bırakıyorum nefesimi, çoğu zaman içimde boğuluyorsun sevgilim.

Aramızda kaç mevsim var şimdi sevgilim? Ben kardan adamın atkısını bağlarken sen kısa kollu gömleğini ütülüyorsun, ben kar maskesiyle nöbet tutarken sen balkonda kahveni içip yaprak seslerini içliyorsun, ben burada “sen” diye yanarken sen “ben” diye soğuyorsun. Yapma sevgilim. Donma.

Bu mevsim kapalıdır yollar, biraz daha kal.
Baharda gidersin, olmaz mı?
Yanarım, donarım, ölürüm / kal.

Kartpostal: Seha Can

mirfanK’12

Blog

[Kartpostal] Körebe

körebe

“…” bir gün uzakta durursam n’lur unutmayın beni, uzattığımda tutun elimi. “…” – Göksel

Az uzağımda çok saçma bulduğum bir konu tartışılıyor. `Madem öleceğiz neden yaşıyoruz?` diyor biri, bir başkası `Önünde sonunda mutsuz olacağız o yüzden şimdi başlayalım bu oyuna` diyor. Öteki ise: hayretle sizi izliyorum diyor. Bilerek veya bilmeyerek diğerlerini ötekileştiriyor.

Şimdi birisine göre düşünsem seni hiç özlememem gerekir. Başkasına göre düşünsem sana her saniye gitmişsin gibi davranmam gerekir. Ötekine göre düşünsem “sen kimsin?”

Her şeyi bir kenara bırakıp fazladan bir saat kopardığımda gözlerimi kapatıyorum ve senli dünyaya bağlanıyorum. Tüm ışıklar ve sesler seni lekeliyor o yüzden karşına körebe olarak çıkıyorum. Seni asla yakalayamayacak olsam da ufak tefek dokunuşlarım beni yaşamaya ikna ediyor. Bazen kokunla bir anlaşma imzalayıp birkaç saniyeliğine avuçlarımı yüzünle dolduruyorum. Bu kokunun üzerine yüzünü çizmek gibi bir şey. Tanımsız.

O dünyaya bağlanıren iyice örtünüyorum. Gözlerim kapalı, etrafta ne var inan hiç bilmiyorum tek bildiğim şey; iliklerime kadar donuyorum. Senden kaynaklanan bir soğukluk bu. Çok ciddiyim. Bir gün benim dünyama gel, sessizce izle beni, hatta karşıma çık istersen, tanıyamam seni. Etrafımdan birisi adını fısıldasın, gör bak nasıl yanıyor yüreğim, nasıl terliyor avuçlarım gör bak. Senden kaynaklanıyor o dünyanın soğukluğu. Birisi üşütmüş seni veya sen birisinin yüzünden üşütmüşsün, hıncını benden çıkartıyorsun veya aklını.

O dünya karanlık değil mi? Görmedim ama hissediyorum. Işıksızlık seni tarif ediyor gibi ama senli düşlerim ışıl ışıl bil.

Bir saniye!

Biz aynı kişiden mi bahsediyoruz?

Kartpostal: Seha Can

mirfanK’12

Blog

[Kartpostal] Dondum, Gel!

dondum gel

Şimdi içten içe seviniyorsun biliyorum. O orada yalnız kaldı haykırışlarını ve ardından attığın o tuhaf kahkahanı duyuyorum. Peki ya yalnız kalan sen isen?

Son zamanlarda iç sesimi kimin yönettiğini merak ediyorum. Bana öyle şeyler söylüyor ki inan yutkunamıyorum. Bugün çok soğuk bir nöbet geldi. Çok soğuk diyorum, bunu iyi algıla. Yani nefes alıyorsun burun deliklerin birbirine yapışıyor, ciğerlerine giden nefes içini titretiyor. Sonra parmak uçlarından üşümeye başlıyorsun, önce ellerin, sonra ayakların hissizliğe kavuşuyor. Yürümek, zıplamak veya başka bir hareket kâr etmiyor. İçimi ısıtan sen varsın, her fırsatta seni anıyorum.

Bazen bilincini yitiriyorsun. Hani hatırlıyor musun buraya gelmeden önce elinde elimi terletmiştim, kokun sinmişti hani. Nöbetin sonlarına doğru kendimi avucuma yapışık buldum. Kokunu tazelemek için avucumu parçalıyorum. Kokunu unutmadım asla! Ama tarif edemiyorum, anlatamıyorum.

Avucumu fazla üşütmüşüm, parmaklarım şişti önce, açılsın diye sıcak suya tuttum. Meğer yanlış yapmışım ellerim balon gibi oldu. Elimi yumruk yaptım öyle geziyorum, diğer türlü çok acıyor. Koğuşa geldiğimde uyku bastı. Uyumaktan korktum, yan tarafımda yatan arkadaşım “ölmezsin uyu uyu” dedi. Ölmekten mi korkmuştum yoksa uyurken avucum açılır içinden sen düşersin diye mi korktum bilmiyorum. İç sesime sormam! Böyle ortada kalsın daha iyi.

Avucumu açamadım ama ellerim iki yanda seni diledim Allah’tan. Birkaç saniye rüyamda görsem seni yüreğimin yumruğu açılacak. Allah büyük, biliyor seni nasıl özlediğimi.

Bir düşe uyuyorum şimdi ve çok üşüyorum.
Gel.

Kartpostal: Seha Can

mirfanK’12

Blog

[Kartpostal] Gidiş Kokuyor Gecem

gidiş kokuyor gecem

Sen hiç yokmuşsun gibi davranamıyorum burada. Sen vardın ve şimdi yoksun. Ben aradaki yaşanmışlığı hayatımdan ayıklamaya çalışıyorum. Bunu yaparken bir taraftanda yaşamaya çalışıyorum. Anlayacağın çok çalışıyorum.

Kim demiş gidiş beyinde başlar diye? Senden bir adım uzaklaştığımda, aramıza o lanet mesafeler girdiğinde kopmuşuz biz. Parçaları yavaş yavaş yerine oturtuyorum, her şey çok net artık. Yani her şey bir “ayak” ile başlamış; bizim bitişimizde beyin ayağa paspas olmuş sevgilim.

Ne yapmalıydım bilmiyorum. Belki de bu denli yaşamamalıydım seni, daha az sevmeliydim, daha az özlemeliydim hatta daha az aramalıydım. Ben seni aradıkça, sana ihtiyaç duydukça sen bir nimet oldun. Tüm bunlar seni gidişe itti. Çünkü ben hep vardım senin için. Canının yanışı, gözlerinin doluşu, düşlerinin batışı hep benimle son buldu. Ben sana omuz oldum gözyaşlarını dindirmek için. Sense basıp gittin. Gittin.

Şimdi bir ölü gibi yatıyorum. Ruhum senden kurtulup bedenime koşmak istiyor ama beceremiyorum. Giderken bırakman gereken tek şey ruhumdu. Zira gururum, varlığım, hislerim paspas olmuş sana. İstemem geri. Can çekişiyorum şimdi buralarda. Bulduğum her boşluğu seninle doldurmanın pişmanlığını yaşıyorum sadece. Annem diyorum, belki annemin sesini biraz daha duysaydım yarın birgün şehit düşersem gözyaşı az olsun isterim. Ama pişmanım ondan çok sana değer verdiğim için.

Annem;
Sana ruhumu kaybettim desem, seni ihmal ettim desem “gözleri kızarmış anasının kuzusunun gel bakalım” deyip sever misin beni?

Sever misin annem?

Kartpostal: Seha Can

mirfanK’12

Blog

[Kartpostal] Kimseye Söyleme

kimseye söyleme

“Şu an yaşadığım düşüşten korkmuyorum. Beni korkutan yere çarptığımda senden kopmak.”

Sensizliğin nöbetini kim yazıyor? Hayır beni çok iyi bilen birisi olduğu kesin. Çünkü seni en çok özlediğim zamanlarda sensizliğin nöbetini tutuyorum. Herkes uyuyor, evlerin ışıklarını sayıyorum, zamanla o ışıklar da bitiyor. Her şey bitiyor; sensizlik hariç.

Bedenim bitap düştüğünde sana kavuşmuş gibi davranıyorum. Yoksa başka türlü geçmiyor burada zaman. Sanki onlarca insana aldırmadan orada, o köhne koğuşta beni bekliyormuşsun gibi heyecanlanıyorum. Adın, kokun, izin yok. Yorganım sensin, yastığımın yarısı senin.

Ranzamı paylaştığım silah arkadaşıma senden bahsetmek zorunda kaldım. Başta çok güldü üzerime. Hatta diğer arkadaşlara anlatmasından çok korktum. Zaten delilik almış başını gidiyor şimdi bir de benden “deli” diye bahsetmelerini kaldıramam. Bazı geceler burası çok soğuk oluyor biliyor musun? Ben sana sarılınca üstüm açılıyor haliyle o da dayanamayıp üzerimi örtüyor, yani seni kollarımdan alıyor, ben de uyanıyorum. Bu birkaç kez olunca anlattım. O benim dayanma sebebim dedim.

Çok şükür bugün burayı kilitlememişler. Sana sarılıp güzel bir uyku çekeyim istiyorum. Senin de sesin çıkmıyor hani, buna üzüldüğümü söyleyemem ama arada seslensen hiç fena olmaz. İnan bazen bana kızmalarını bile özlüyorum. Ama işte..

Bu gece son on yılın en soğuk kışı bekleniyormuş. Ben yine seninle intihar edeceğim. Bak bunları sana anlatıyorum ama bahsetme kimseye. Kimse bilmesin sana sarıldığımı, seni öptüğümü, seni kokladığımı bilmesinler. Hiç kimse bilmesin huzurunda ağladığımı.

Kimseye söyleme

Tamam mı?

Kartpostal: Seha Can

mirfanK’12