Parçalı bulutlu düşlerle uyanığım yine. Penceremden içeri istenmedik bir soğuk hava giriyor, sınırlarını zorluyor rüzgâr yine. Hayallerim battığında gözlerim derin bir uyku için kapanacak. Üstümü dahi değiştirmeyeceğim serkeş bir hayata duyulan özlemin en son demindeyim. Seni aratıyor bugün inatla, bende günü kırmıyor seni arıyorum…
Geçtiğin son hayalinde ben var mıydım bilmiyorum ama benim sensiz aldığım nefeste oksijenim bile noksan. Ömrümüzün son demine, son baharına geldiğimizde kulağına “iki kelime” fısıldayabilecek miyim? Sıradan günlerin sıradışı bir hayali ile tekrar karşı karşıyayım. Senin beni hiç umursamadan bine bölüşün geliyor aklıma, benimse inatla bin parçamla seni sevişim…
Bir oyun oynamalıyız
Senin asla “ebe” olmayacağın bir oyun. Bu oyunda başrolü de oynamamalısın. Yok hayır, figüranlık değil. Daha çok suflörlüğe yakın bir rolün olmalı. Bana ne yapacağımı söylemelisin, ama seni unutmak veya senden kurtulmak konusunda değil. Hafızana kazınan senaryonun “anahtar kelimeleri” bunlardan ibaret biliyorum. Ama bu oyunu oynamadan önce aklına “asla unutmayacak!” kod adlı bir senaryo yazsan iyi olur. Bir çerçevenin içinde oynayacağız bu oyunu. Ben pencereden aşağıya bakan bir çaresizi oynuyor olacağım. Sürekli seninle ilgili hayallerimi okuyacağım. Şizofrenik bir aşkın vurgununu yaşayan erkeği de oynayabilirim, sorgusuz sualsiz kendi kendine konuşan ve hayallerini anlatan bir adamın dramını anlatacağım. Sende not vereceksin bana. Kendi üzerinden…
Yüzüncü eserin bu olması tuhaf.
Bekleyişler içinde ben
Kıpırdanmak için çırpınan kalbim
Ve hiçbir şeyden haberi olmadan uyuyan
Sen
Var ol.
Fotoğraf: Murathan Özbek
alparslan dedi ki:
bunu okuyacam…