Blog

01:51

Saat ilerlemeyi kesti ve bunu büyük bir marifet saydı.
Konuşmaya başladığın andan itibaren bıraktı işi gücü akrep, yelkovan, hayat, dünya falan, filan…
Kim ne yapsın ki? Ayaklandı her canlı. Donup seyrettiler bizi. Saygı duruşuna geçti kedilerim gözlerini diktiler bana, gözlerimi izlediler konuşmaya başladığın andan itibaren.

Suskunluğunun hayaline aşık olan ben, sesine mevsimleri şaşırttım. Sokak lambalarının ışığında yağan pembe kar bile özlemiş seni. Tane tane düşerken yere adının fısıltısını duyuyorum rüzgar sesinden, dallar utanıyor belli. Bırakıyorlar üzerlerinde ne varsa yerin gücüne.

01:50’de sesinin ihtilali başladı hücrelerimde. Tek tek ele geçirdin yeniden kazandığın “beni”. Zaman durdu dedim içimden, yağan kar taneleri yalanladı beni saatlerce, belki aylarca belki yıllarca. Belki bir asır gitti ömrümden. Sen benden bahsettin, ben senden. Ne sen seni biliyorsun, ne ben beni. Ama biz bizi biliriz.

Sana sorsam “lafı bile edilmez mikroskobik bir zaman”  bana sorsan “On senesi ömrümün…”

Zifiri karanlıkta gözleri kapalı bir adamı oynadım on sene. Bir kızım doğdu o gecenin koynunda. Senin gülümsemene, kahkahana benzeyen bir canlı daha düşledim. Sen kadar sevilmedi gönlümde.

Uyku gelse 01:50’de, ölüm gelse yine o saatte;
Eğer tarihe geçecekse adım
En çok seven diye.
Yine seni sorgulayacaksa gazeteler
En çok sevilen diye;
Uykunun en derinine hazır bir “Ben” bulacak ölüm,
01:51’de.

mirfanK’10
[Zurna, Halay, Uzunhava]


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir